ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ

Niyet Hayır Akıbet Hayır

İNCEÖZ MAHALLESİ(KÖYÜ)

NOT:KÖYÜN TANITIMINA KATKI SUNMAK İSTEYENLER..  
kazimatalik@gmail.com  
mail adresinden ulaşabilirsiniz.


İNCEÖZ KÖYÜ


İnceöz, Ankara ilinin Çamlıdere ilçesine bağlı bir mahalledir.
Ankara iline 105 km, Çamlıdere ilçesine 18 km uzaklıktadır.

İnceöz köyü, ilçenin güney batısında, Bayındır Baraj Gölü’nün kuzeyinde, 1050 metre rakımda, Çay Deresi ve Güreş (Eşik) çayı arasında bulunan yarımada üzerinde, orman bitişiği köylerdendir. Yerleşmenin adı coğrafi konumuna uygun olup, 1275 metre rakımlı İnceöz Tepesi’nin (Kaya) güney yamacındadır. Bükeler, Doymuş, Peçenek, Yoncatepe ve Bayındır Baraj gölü ile komşudur.İlçe Merkezine 13 km uzaklıktadır. Çıngırdaklı, Büyükçayır ve Simitkayası tepeleri, Çatkaya Boğazı, Eluçuran, Çay ve Güreş dereleri vardır. Hakim bitki örtüsü meşe ve çalı türü ağaçlardır.



Osmanlı dönemi kayıtlarına göre;İstanbul başbakanlık arşivi MAD 9 numarada kayıtlı 867/1463 tarihli mufassal tahrir defteri 129a-169b-228b-230a sayfalar arasında “Ta’allukat-ı evkaf-ı yaban obası”başlığı altında yapılan Yabanabad bölgesine ait sayımlarda “Mudrıb” idari birimine bağlı, “Karye-i İnceöz, Tabi- orta divanı” (s.188a) 1463 yılında 14 hane yaklaşık 70 nufus olarak tespit edilmiştir.

Yine 1463 yılı Ankara Tahrir Defteri’nde “Orta Divanı’na tabi olup, “Mudrıb” idari birimine bağlı olan İnceöz Köyü 14 hanedir. Sultan Murad Hüdavendiğar, İnceöz Köyü’nü Seydi Bey’e tımar mülk olarak verir ve Seydi bey’de savaş zamanında silahlı bir sipahi gönderirmiş. 1463 yılında Seydi Bey’in evlatlarından Yusuf, İnceöz Köyü’ne mutasarrıftır.

1530 yılı Ankara Tahrir Defteri’nde Yabanabad kazasına bağlı İnceöz Köyü, 15 hane, 13 mücerred, 88 nüfuslu, yıllık vergi hasılatı 1.054 akçe ve sipahi tımarıdır. 1572 yılında ise 30 hane ve 163 nüfusludur.

1840 yılında Yabanabad kazasına bağlı ve “sipahilik” olan İnceöz köyü 44 hanedir. Mustafa oğlu Osman Efendi Hatip, İsmail Oğlu Mustafa köy muhtarı, Musa Efendi ise köy imamıdır ve Muhtar İsmail Oğlu Mustafa o dönemde varlıklı bir kişi olup bölgede en fazla vergi veren kişilerden biridir. Bu dönemde köyde sığır, koyun-tiftik keçisi yetiştirilmekte ve arıcılık yapılmaktadır. Çok sayıda “çayır” bulunmaktadır. Köyde rençberliğin yanında çıracılık ve demircilik yapanlar vardır.

1840 yılı İnceöz köyü Temettuat Defteri’nde isimleri ve meslekleri yazılı hane reisleri şunlardır.

1.Mustafa oğlu Hatip Osman Efendi

2.İsmail oğlu Muhtar Mustafa

3.Kadı Yusuf’un kara işçi (vasıfsız) Hasan Kalfa

4.Musa oğlu Ali Kalfa

5.Köprülü oğlu redif Molla Süleyman

6.Mustafa oğlu Kara işçi Ali

7.Kara Hacı Oğlu rençber Musa

8.Ömer oğlu rençber Koca Ömer

9.Berber Topal Mustafa

10.Emir Osman’ın redif Ahmed

11.İsmail oğlu kara işçi Molla Ali

12.Öz Bey oğlu rençber Ömer

13.Çayırlı oğlu sipahi Ali

14.Ali Fakı oğlu demirci Ali Kalfa

15.Deli Beşe oğlu kara işçi Ahmed

16.Kel Ahmed oğlu kara işçi Hasan

17.Kel Ahmed oğlu kara işçi Ömer

18.Cabbar oğlu Abdullah

19.Cabbar Yusuf oğlu rençber Halil

20.Redif-i Mansure’den Sarıca Mustafa oğlu rençber Mehmed

21.İnce Ağa’nın kara işçi İbrahim

22.Musa oğlu kara işçi Hüseyin

23.Turalı (Durali)oğlu çıracı Ömer

24.Turalı (Durali)oğlu çıracı Mehmed

25.İmam Musa Efendi

26.Turalı (Durali)oğlu kara işçi Mustafa

27.Vaiz oğlu sabi (çocuk) İbrahim

28.Çıracı Ahmed

29.Abdullah

30.Çıracı Mehmed

31.Tura Ali (Durali)oğlu eskici Abdullah

32.Koca Osman

33.Koca Ali

34.Celil İbrahim oğlu çıracı Ahmed

35.Turalı (Durali)oğlu Ali

36.Yusduk oğlu Mahmud

37.Mustafa oğlu kara işçi Ebubekir

38.Hacı Ömer oğlu kara işçi Ömer

39. Molla Musa oğlu kara işçi İdris

40.Kürd oğlu kara işçi Halil

41.Köse bezci Musa

42.Bali oğlu İsmail

43.Cebeli oğlu Hüseyin

44.Deli Hasan oğlu kara işçi Halil

1845 yılı Temettuat Defteri’nde İnceöz Köyü’nde 51 hane kayıtlı olup 12 hanesi İnceöz’den başka yerlere göçmüş ve 39 haneye düşmüştür. Köy imamı Musa oğlu Ali Efendidir. Bu yıllarda köyde ziraat,hayvancılık ,bargircilik, katırcılık ve çuvalcılık yapılmaktadır.1841-1844 yılları arasında İnceöz köyünden başka yerlere göçen hane reisleri şunlardır.

1.İdris oğlu İbrahim (Bağlıca Köyü)

2.Emir oğlu Koca Osman (Peçenek köyü)

3.Emir oğlu İsmail (Peçenek köyü)

4.Emir oğlu Ama Molla (Çağa Kasabasına)

5.İsmail oğlu Ak Molla (Çavuşlar Köyü)

6.İnce Ağa Oglu İbrahim (Beypazarı Kazasına)

7.Ali Sipahi oğlu Hüseyin (Zir Kasabasına )

8.Sarı Mustafa oğlu Bekir (Murtazaabad Kazasına)

9.Şerkanlı oğlu Kara Halil(Murtazaabad Kazasına)

10.Koca oğlu Ali (Zir kasabasına)

11.Bal oğlu Osman (Mihalıcık Kazasına)

12.Tiryaki oğlu Musa (Bağlıca köyü)

İnceöz Köyü’nde bulunan tarihi çeşme, kesme taştan yapılmış ve güzel hatla yazılmış bir kitabesi bulunmaktadır. Beyaz mermer üzerine hakkedilen ve sanat şaheseri olan kitabede “Sahib’ül-hayrat ve’l-hasenat İnceöz Karyeli el-Hac Osman, 1163” ibaresi yazılıdır. Hacı Osman Efendi tarafından 1769 yılında yaptırılan bu çeşmenin kitabesi koruma altına alınması gerekir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde “İnceöz köyünde Hacı Şaban Camii Şerif” (ne yazık ki yıkılmıştır) ve“İnceöz Köyü’nde Hacı Yusuf Camii Şerif Vakfı” kaydı bulunmaktadır.

Cumhuriyet döneminde önce Yabanabad (Kızılcahamam) kazası Şorba (Ali Dede Şeyhler) nahiyesine bağlanan İnceöz Köyü, 1953 yılında Çamlıdere ilçesi Peçenek bucağına bağlanır.

Yayla geleneği devam eden İnceöz Köyü’nün Benli Yaylası karayolu üzerinde ve Bakırlı Yaylası yol sapağında İnceöz Yaylası bulunmaktadır.Geleneksel mimaride yayla evlerinin bulunduğu bölge çam ormanları ile kaplıdır.

 Hayvancılık ve tarım yapılmakta olup, çok amaçlı köy konağı ile geleneksel mimaride yapıların yanında yeni yapılaşma da görülür.


BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ

Yaylaya giderken şimdiki Öküz dinlenmecine varmadanki dereye HARAMİ DERE denirmiş. Tarihi yolların geçidi olan bu derede bir ara hırsızlar, Osmanlı Padişahlarından birisinin kervanını soymuşlar. Böylece bu dereye HARAMİ DERE demişler.

Bazı bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre ilçemiz Çamlıdere , yurdumuzun oksijeni en bol bölgelerinden belki de birinci sırada gelir.


Köyümüzde Hacı Mehmet'in İsmail'in bir erkek kardeşi vardı. Adına "Koyun Osman" derlerdi. Bu koyun Osman, kayıp oldu. Bütün aramalara rağmen ölüsü veya dirisi bulunamadı. (Yaklaşık 1950- 1960 lı yıllar)


Köyümüz göl yerinde önceleri bir su birikintisi olurdu. Köy ileri gelenleri en susuz mevsimde hayvanların su bulabilmesi amacıyla kazma ve kürekle "imece usulü ile" şimdiki göl yaptırılmıştır.

Kayada bağların üstünde iki tane mağara mevcuttur. Herkes tarafından pek bilinmeyen bu mağaraların etrafının karı çabuk erir. Burada körsu tabir edilen kuvvetli bir su akıntısı olabileceği tahmin ediliyor.

Kavaklar kuyularının sularının MIRIK kokar. Bunun sebebi nedir?  Köyümüzde yetişen aydın ve yetkili kişilerden araştırma yapmaları bekleniyor. Acaba Kızılcaamam ve  Seyhamamı gibi buralarda da sıcaksu geçidi mi var?

Köyümüz halkından KÜRDOĞULLARI lakaplı TEKİN ve YEŞİLYURT ların eskiden tütün ve kereste ticareti yaptıklarından çok zengin olduklarını biliyor musunuz??

Aydın'ların amcaları olan ve yıllar önce vefat eden TOPAL AHMET' in önceden topal olmadığını, Ahmet Ünal ile yaylada koşup oynadığını ve ağaçlara çıktığını ve sonradan rahatsızlandığını ve bu kişinin çok dindar ve sevilen biri olduğunu biliyor muydunuz??


( Bu bilgier Sayın Ahmet Ünal 'dan alınmıştır.)



KÖYÜMÜZÜN EBELERİ(DOĞUM YAPTIRANLARI)

Eskiden doğum yapacak hanımları doktora götürme imkanı yoktu.Doğum yapacaklara köyümüzden bazı hanımlar yardım ederdi.Bu hanımlar annelerinden ve kendilerinden önceki yaşlılardan bu hizmeti öğrenmişlerdi.Çağımızdaki gibi olmasa da bayağı hayırlı hizmetler yaparlardı. Çok bilgiye sahiptiler. Doğum yapan kadına lohusa derlerdi.Lohusalar doğumdan sonra kırk gün evden dışarı çıkmazdı.Doğum yapan kadına özel bir şerbet içilirdi ki bu şerbeti bugünkü tıp kabul etmekte tavsiye etmektedir.Doğum yapan ve diğer kadınların kalın bir kuşak sarmaları adettendi.Bel ve böbrek hastalığı bilinmezdi bu kuşak sayesinde.Erkekler ve kadınlar yaz kış kuşaklı gezerlerdi.Kışın ısınmanın sağlıksız olduğu zamanlarda kuşakrın faydası tartışılmazdı.Köyümüzde doğuma yardım eden ebeler şunlardı:
1-Hakkı Ebe
2-Ayşe Hala (Hüseyin Çakır'ın anneleri, İpraamağanın eşleri)
3-Hatıp Ebe

KÖYÜMÜZÜN SIHYELERİ

Sıhye sağlık memuru demekti. İğne yapma ve ufak tefek pansuman işleri yapardı.Köyümüzde yeşillerin Hüseyin rahmetli skerliğini revirde sıhye olarak yapmış ve bazı sıhyelik bilgilerini öğrenmişti. Terhis olurken de tabip komutanları " sen köye gideceksin, köy mahrumiyet yeridir, bazı bilgileri öğren " demişler.Yeşillerin Hüseyin'e bazı sağlık malzemelri vermişler ve iğne yapmayı öğretmişler. Böylece Hüseyin dayı köyümüzde ufak tefek sağlık hizmetlerini ücretsiz görür ve iğne vururdu.
Yeşillerin Hüseyin talihsiz bir olay geçirip te hapse girince köyde iğne vuran kalmadı.Çamlıdere 'nin doktoru pazar günleri "Güreş Pazarı" na gelir ve inceözlü hastalara iğne yazamazdı. Anca tablet ve şurup gibi ilaçlar verebilirdi.Bir gün Hüseyin Hoca'ya Hocam gel sana iğne yapmayı öğreteyim. Köyünüzde bu hizmeti yap demiş.Her pazar babamı yanına almış ve eğitmiş. Böylece babam da iğne vurur oldu.Eskilerde köyümüzde iğne yapanlar şunlardır:
1-Hüseyin Çevik (Yeşillerin Hüseyin)
2-Hüseyin Koçak (Arıcı Hüseyin Hoca)
Bu kişilerebazen komşu köylerden iğne yaptırmaya gelen olurdu. İğneleri bitinceye kadar hergün gelirlerdi.

KÖYÜMÜZÜN OCAKLARI

Ocak demek bazı hastalıklara okuyan kişi demekti.Siğil ve sarılık ve buna benzer bazı hastalıklar okununca geçerdi. Çocukluğumda ellerimin üzeri siğil ile dolmuştştu. Rahmetli babam bir gün çağırdı. Kaç tane siğilin varsa say ve o kadar arpa getir dedi. Dediğini yaptım. Babam rahmeli abdest aldı ve her arpayı okudu. Okuma bitince bunları ayak deymeyecek yağmur görmeyecek bir yere sakla ve arkana bakmadan gel dedi. Dediğini yaptım. Siğilleri unutmuşum. Günler sonra bir baktım siğillerim kaybolmuştu.Köyümüzde bazı hasalıklara okuyan ocak kişiler şunlardı:
1-Ayşe Halam (Çakırların anneleri)
2-Hatıp Ebe
3-Arıcı Hüseyn Hoca
4-Hatıp Eminesinin kızı Kamile Halam. (Yaman Hoca'nın rahmetli hanmı)


KÖYÜMÜZÜN (TAŞ)USTALARI

Köyümüzde marangozluk işinden anlayan bir Hatıp Osmanı rahmetli vardı.Bekir Usta rahmetli ise araba yapardı. Taş ustalarının başı ise rahmetli Karamustafa idi. Mutayıt Dede rahmetli de taş duvar işinden anlardı.Soraları Hakkının Ali kendini yetiştirdi. Köyümüzün işlerini görür oldu.
1-Kara Mustafa
2-Bekir Usta
3-Hatıp Osmanı
4-Müteahhit Dede
5-Hakının Ali
Bu kişiler köyümüzün ustalarıydı. Köy evlerinin hepsinde mutlaka bunlardan birisinin imzası vardır. Köyümüzde herkesin işine koşan amele olarak yarım eden tatı dilli bir kişi daha vadı. Bu kişi ağzı dualı, evi bereketli, tatlı dilli,güçlü kuvvetli Hacıgilin Bekir rahmetliydi. Herkesin yardımına koşardı.

KÖYÜMÜZÜN PİŞMANİYE USTALARI

Eskiden bayramlarda tatlı olarak pişmaniye yapmak adetti.Pişmniye şeker şerbeti un karışımının koyultulup asılıp çekilmesi ile oludu.Çok uğraşılırdı.Fakat herkes misafirine ikram etek için pişmaniye yapardı, yaptırırdı.Köyümüzün pişmaniye ustalarının piri rahmetli Bekirusta idi. Daha birçok kişi de pişmaniye yaarlardı. Bu pişmaniye ustalar şunlardır.
1-Bekirusta
2-Aldedenin Omar,
3-Hatıp Osmanı,
4-Şahdayı,
5-Omar Irzası,
6-Kara Mustafa,
7-Şükrü Musa,
8-Kötü Mehmet,
9-Çambaş Osmanı
10-İpeşin İbrahim ve daha birçok kişi bu pişmaniye yapma işini bilirdi.









İNCEÖZDE ESKİ BAYRAMLAR

Ramazanı şerif çok mu çok tatlı geçerdi köyümüzde. Gaz lambası ve idare ışığında kalkılan sahurlar, geceleri uykudan uyanmalar, sahur yemekleri çok mu çok huzurlu ve tatlı olrdu. Bizi sahura kaldırmadıkları günler üzülürdük. Oruç tutanların yüzlerinde bir güzellik olurdu. Davranışları değişir daha bir tatlı olurlardı.

Ramazan bereketine evlerimize herzaman girmeyen yiyecekler girerdi. Zeytin şimdinin hurması niyetine yenirdi. Az bulunurdu. Bayramdan önce pişmaniyeler çekilirdi. Köyde birçok kişi pişmaniye çekmeyi bilirdi. Bunların başında Aldedelerin Ömer, Hatıposmanı, Karamustafa, Omarırzası, Şükrümusa ve daha birçok kişi güzel pişmaniye çekerdi. Pişmaniyenin önce koyuca şerbeti hazılanırdı. Şerbet kendine has usullerce koyulaştırılır ve ellerle asılıp çekilerek lif haline getirilirdi.Bal rengindeki koyu şerbet beyaz lifler haline gelinceye kadar asılınır, çekilir uzatılırdı. Saatlerce sürerdi bu işlem. Sonunda tel tel olan pişmaniye bayrama hazır hale gelirdi.

Eskiden herkeste saat olmazdı. Radyo da olmazdı. Oruç açmak için hocanın ezanı beklenirdi. Hopörlör olmadığı için küçük çocuklar iftara yakın ezan gözlemeye gönderilirdi. Caminin ve ezan taşının göründüğü bir yerde ezan beklenilirdi. Hoca bir saatine bakar biraz gezinir tekrar saate bakardı.Bazı günler kışa denk gelir ve sis olurdu . Hoca zor görülürdü. Hoca saate bakar ve ezan taşına çıkar ve Ezanı Muhammediye başlayınca çocuklar evlere doğru koşardı.

-Ezan okunduuu.... Şalvar dokunduuu... Yumurta pişti.... Yiyenlerin karnı şiştiii... diye bağırarak evlere koşar ve oruç açılmasını haber verirlerdi. Huzur ve huşu içinde iftarlar açılırdı.

Eskilerde herkese bayramlık alınırdı. Bayramlıklar Ankara'dan gelirdi. Önceden alınan ölçülere göre pantlon, kazak, işlik(gömlek) gibi şeyer gelirdi. Ölçüler biraz büyük tutulurdu. Büyük olunca çaresi var da küçüğün çaresi yok denirdi. Her evden bir iki kişi Ankara'da kazanmada olurdu. Ankara'da çalışmaya gitmeye eskiden kazanmaya gitme denirdi. Bu çalışanlar bayrama gelince köyün havası değişirdi. Süslü süslü gezerlerdi. Köyde yetişmeyen portakal, mandalina , nar gibi meyveler gelir ve bizlerin de bayramı olurdu.

Bayram gecesi çok erken kalkılırdı.Herkes sıra ile banyo yapardı. Babalarımız ve annelerimiz teheccüd namazları kılardı. Bayram gecesi, bütün ramazanı şerif boyunca affedilenler kadar insan affedilirmiş derler ve bayram gecesini ibadetle geçirmeye özen gösterirlerdi. Banyosunu yapan bayramlığını giyer ve sevine sevine babamızla bayram namazına giderdik. Bayram vaazı uzun sürerdi. Çok tesirli olurdu. Çocuklar sermahfele çıkarılır orada namaz kılardı. Bazen kalabalığı cami almaz olurdu da dışarıya kilim serilirdi. Tekbirerle bayram namazı kılınınca caminin önünde dua edilir ve en yaşlının eli öpülerek halka şeklinde bütün köylü bayramlaşırdı. Yaş sırasına göre sıraya geçilirdi. Küsler barışır, herkes kucaklaşır ve sevinirdi.Cami önündeki bayramlaşmadan sonra evlere yemek yemeye gidilirdi. 

Köyü ilk gezmeye çocuklar çıkardı.Sıra ile her ev gezilir şeker toplanırdı.Herkesin bir grubu vadı. Çoluk çocuk genç ihtiyar kadın kız üçerli beşerli gruplar halinde gezerlerdi.Biraz yaşlı olanlar bayram şuurunu bilir ve ziyaret maksatlı dolaşırlardı.  Ev sahipler gelenlere sırayla hal hatır sorardı. Hasretlik giderilir canu gönülden gelen samimi sohbetler olurdu. Ev sahiplerinin en unutulmaz ikramları tatlı dil ve güler yüzleri idi. Küçük çocuklara bile sanki ağır bir misafirmiş gibi davranırlardı. Bu davranış çocuklarda büyüklere karşı bir saygı doğmasına neden olurdu. Sanki köy değil de bir evin insanları gibiymiş gibi bir samimiyet ve güzellik olurdu.O büyüklerimzin içlerden gelen tatlılığını şimdilerde yana yana arıyoruz. Her yaştaki insanın sevgiye ihtiyacı vardır

Köylü mahalle mahalle birbirini köy odasında yemek ile ağırlardı. Bir gün öğlen hatıplar ve hasançavuşlar, ertesi gün doruk sokağı odaya yemek getirirdi. Bu işleri bekçi Seyit dayı ayarlardı. Talimatları o verir düzenli ikram olmasını o sağlardı.

Akşamları köy odasında ve bazı evlerde oyun ve eğlenceler tertip edilirdi. Bayramın havası ve neşesi üç dört gün devam ederdi. O muhabbetleri ve tatlılıkları arıyoruz, özlüyoruz, acaba yine görür müyüz diye umuyoruz. Bu güzellikleri yaşamada ve yaşatmada hepimize görevler ve sorumluluklar düşüyor.

MISTIK DEDE 'NİN NALBANTLIĞI
-Mıstıkların evin üst tarafında bir kalabalık var. Önemli bir iş yapılıyor. Millet toplanmış. Mıstık Dede nalbantlık yapıyor.O'na yardım edenler, seyire gelenler, sıra bekleyenler..Bir sürü adam var. Köyün nalbantının başında. Başında sarığı, ayağında şalvarı ile uğraşıp durur mıstık dede...Yaylaya gitmeden öküzler çakılır. (Nallanır)Ayakları taşlardan parçalanmasın diye.  Çift sürme arabaya koşmak için öküzlerin nallı olması gerekir. Herkesin Mıstık Dede'ye işi düşer senede bir iki sefer.

OMAR IRZASI VE SOBA YAPMASI

Kocaharman'da sonbahar..Belki de kışın güneşli bir günü. Bir örs çekiç sesi var. Tak tak tak....Mehmet Ziya'nın evinin altı..Güneşe karşı bir çalışan var..Omar Irza'sı. Uzun boylu yaşlı bir İnceöz dedesi.Gayretli ve titiz bir çalışma var..Kesilen bükülen perçinlenen teneke parçaları..Soba veya çörek tavası yapıyor. Mahallenin çocukları etrafına toplanmış. Hem çalışır hem konuşur. Çocukların bir hatırı var yanında. Onlara değişik hikaye ve masallar anlatılır. Bir taraftan da itinayla elindeki iş yapılır. Gazyağı tenekesinden odun sobası, soba borusu,çörek tavası ve kül kürekleri yapılır. Bütün bunlarda birleştirici olarak perçin kullanılır.



BEKİRUSTA VE TEKER YAPIMI

Yer hacımehmetler. Köy arabalarının tozu dumanı eksik olmaz. Kırharman yolundan gelip giden eksik olmaz. Kırharman yolunda bir ses.. Keser sesleri, testere seslerine karışıyor.. Sarıklı, sakallı bir İnceöz ihtiyarı çalışıyor. Kendini işine vermiş..Ter içinde işine dalıp dünyayı unutmuş. Kendisine bir selam veren var.
-Bekir aga kolay gelsin. 
-Sağol Hatıp Osmanı, nerden gelirsin?
-Çamyanından gelirim..
-Bekir aga bu tekerler, toplar,epsitler kimin?
-Bayındır'dan şeyin Ismayılın oğlunun.Bu güreşe kadar yaparım dedimde. Şunları bi çıkarıveriyim deyi uğraşırım.
-Neyse kolay gelsin Bekir aga. Ben geç kalmayayım.Haydi eyvallah.
 Bekir Usta lakaplı Bekir Özçelik teker yapmaya devam etti. Kendi köyüne ve civar köylere hizmet etti.


 
GELEN KÖY MUHTARINI BULURDU

Köye resmi bir araba geldi.Köy çocukları arabanın yanına koştular. Gelen kravatlı üstü başı düzgün kişilere hoşgeldiniz dediler.Gelenler devletin resmi görevlileriydi.Köy muhtarını arıyorlardı. Çocuklar ;

-Abiler muhtarın evi şu tarafta diye Musalar sokağını gösterdiler. Adamlar yapılan tarif üzere Muhtar Bekir'in evine doğru yola çıktılar.

 Muhtar Bekir hayvan alır satardı. Geçimini bundan sağlardı. Bir bakarsn evinin etrafında her cinsten birsürü hayvan olurdu. Birkaç gün, hafta veya ay sonra bu hayvanlar görünmez olur yani satılır yerine yenileri gelirdi. Bir zaman çok iri cüsseli bir katır getirmişti. Katırın üzerine nerdeyse yatak serip yatsan olacak.Topçu katırı derlermiş. Değişik bir cins katırmış. Çok değişik hayvanları inek,öküz,at,eşek,katır,koyun,keçi....görmek mümkün olurdu muhtarların evin önünde.

VATAN İÇİN SAVAŞMIŞ İTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ  HAKKI DEDE 
                                    
Köyümüzde Kurtuluş Savaşına katılan dört kişiden birisi de Hakkı Dede(Durkan)dır. Çocukluumuzda bu dedeyi tanırdık. Öğretmenimiz bir kaç defa okula davet etti. Savaş anılarını anlattırdı.Hemen hemen yaz kış palto ile gezerdi. Sakin sevimli bir ihtiyardı. Allah gani gani rahmet eylesin...

GÜLLÜ DEDE DİYE BİR İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ VARDI KÖYÜMÜZDE 
                  
Güllü Dede'nin asıl adı Hüseyin idi. Uzun boylu şakacı bir adamdı. Mavi nenenin ve Ala Mehmet'in hanımının abisiydi. Güllü Dede'nin eşi kendisinden önce vefat etti. Güllü Dede köyümüzden İstiklal Savaşı'na katılanlardan biriydi. Savaşta ayağından yaralanmıştı. Bu yarası yıllar sonra nüksetti. Bacağını kesmek zorunda kaldı doktorlar. Bir kaç yıl koltuk değneği ile gezdi. Daha sonraları başı döndüğü için ayakta duramadı, oturarak gezerdi. Bizlere kurtuluş savaşının korkunçluğunu başından geçenleri anlatırdı. Açlıktan ayaklarındaki çarıkları yumuşatıp yediklerini anlatırdı. Bize masallar anlatırdı. Daha sonraları oğlu Kemal ile Ankara'ya göçtüer. Bizler gurbetteydik vefa ettiğinde. Allah ani gani rahmet eylesin...



ALDEDE KURTULUŞ SAVAŞI GAZİSİ İDİ
Aldede yine erken kalkmıştı.Her gün mutlaka sabah namazlarını camide kılardı. Yine namazını kılmış, gelini Emet nene'nin hazırladığı sabah yemeğini sigarasını içe içe yemişti. Köyümüzde kurtuluş savaşına katılan kutlu insanlardan biriydi.Çok çalışkandı.Tembelliği hiç sevmez devamlı çalışırdı. Hoşuna gitmediği veya savsaklanan bir iş görürse kendine göre hoş bir uslupla boğazdan yukarıdan gelecek şekilde sövüverirdi. Yani sövmesi dil alışanlığı idi. Dedenin sövmesi herkesin çok hoşuna giderdi. Bazıları sırf dedenin sövmesini dinlemek için onu kızdırırdı. Konuşurken "r" harflerini "y" olarak çıkarırdı. Çok hoşsohbet , çalışkan ve insan kıymeti bilir bir ulu idi. Yatakta da sigara içerdi. Dede yatakta sigara içerken torunu Mehmet'in muzipliği tutmuş. Ayak ucundan yorganın altından pilli el fenerini yakıp söndürmüş. Dede bunu görünce yatağının ayak ucundan yatak yanıyor zannetmiş. Bağırmaya başlamış.
-Uyen Memeeeet, Uyen Ahmeeeet ayyoyum bigoşuuun. Uyen yetişin yatak yanıyoyuuuuu...diye bağırmaya başlamış. Torunların güldüğünü görünce işin içinde şaka olduğunu anlamış. Allah rahmet etsin

 
YILLARIN KIDEMLİ ÇOBANI HACI DAYI
 Öküz yatağında bir ses var. Köyün davarının bir kısmı orada. Çoban ikide bir;
-Çissst tüü, ayeyayey keçiiiiii..diyordu....gezdaaaan bak şu inatçıyaaaa...gibi sesler duyuluyordu.Belli ki burada bir çoban davar güdüyordu. Koyun ve keçilerdn çan ve tıngırdak sesleri geliyordu. Davarın etrafında iki üç kadar köpek geziniyordu. Çoban elide değneği gözü sürünün zerindeydi. Yaşı ilerlemesine rağmen dinçti. gayet hareketliydi. Aynı zamanda çok tatlı dilli ve hoşsohbet olan bu çoban Hacının oğlu Hacı idi. Köylü ona "datlı agam" da derdi.



KÖYÜN MARANGOZ VE ÇİLİNGİRİ

Köylü yayladan inmedi.Herkes yaylada.Yalnız öküzler ve ot biçecek kişiler yayladan indiler.Yayladan gelenler ot biçecek öküz arabalarıyla da bu otlar taşınacak. Şükrümusa dayıda bir telaş var. Omuzuna yüklediği kalın bir söğüt ağacını Hatıposmanı'nın evinin önüne getirdi.

Arabanın koşumu kırılmış . Hatoposmanı ile onu yenileyecekmiş. Hatıposmanı'nın evin dibine gelince bağırdı.-Osmaaaan..Evdemisiiiin?? Hatıposmanı pençereden kafayı çıkarıp etrafa baktı. Musa dayıyı gördü. Buyur  Musa aga dedi.Musa dayı meseleyi anlatınca hemen aşağıya indiler. Beraberce araba koşumunu yaptılar.

Birazda davardan sığırdan konuştular. Hatposmanı "Musa aga güreşe gidecek misin?" diye sordu.Musa dayı gideceğini söyledi. Osman dede  "Bize de iki kilo piriç ile üç kilo tozşeker getü dedi. Musa dayıya parasını verdi ve vedalaştılar.

MUSTAFA ÖZCAN IN ÇOBANLIĞI

Mevsimlerden sonbahar. Havalar soğudu.Bilhassa akşamları esen rüzgar insanın gözlerini yaşartıyor.Köyün sığırları geldi. Sığırları gelmeyenler sokak aralarında sığırlarını bulma çabasında. Köyde bulunan sekiz on davar sürüsü köyün etrafına gelmiş. Köyün muhtelif yerlerinden sürüler köye giriyor. Çobanlarda bir telaş. Sağda solda davar kalmasın. Karaçalılıkta çalıya tutulan oğlak, çepiş kalmasın diye gözlerini dört açıyorlar. Hacımısdafa'nın sürüsü güllülerin evin arkasından doğru köye girdi. En önde sarı teke. Gırıdı gırıdı salına salına geliyor. Tekeyi gören herkes kenara kaçar. Hiç şakası olmaz. Herkesi kakar. Tekeler nedense pis pis kokarlar. Davarları salağa yerleştiren Hacımısdafa gapılarını gapattı. Karabaşı yerine bağladı. Hazırlanan yalını verdi. Elini yüzünü yıkadı. Çıra tenikesini söndüdü. Çekedini çıkardı. Gollarını sıvadı.Çorabını çıkarıp abdesdini aldı. Akşam namazını huşu ile gıldı. Ocakbaşına  otudu. Birer ikişer ev halkı geldi. Kurulan sofraya oturdular. Sıcak ve bol gakırdaklı tarhana ile başlayan akşam yemeği yenmeye başlandı. Bir yandan da çok tatlı ve huzur verici sohbetler yapılıyordu. Yemekler yenince herkese bir uyuşukluk çöktü. Herkes yatsıyı kılıp hemen yatmayı düşünüyordu. Yorgunluk olsada kalplerde çalışmanın, helal kazancın huzuru vardı.




KOCAHARMANDA DİBEK DÖVME

Kocaharmanda bir telaş var. Dibeğin etrafını süpüren iki genç kız. Hem süpürüyor hem de güzel mi güzel sohbet ediyor. Belli ki dibek hazırlanıyor. Dövülecek bulgur ve göce çok. En az dört tokmakçı lazım. İki üç kişi de ölçerici lazım. Derken Hatıp Ebe , Yeşil Genni, Havzenin Döndü geldiler.Dibeğin etrafına oturdular. Dört beş tanede genç kız geldi. İlk ibek döküldü ve dövülmeye başlandı.Taş tokmaklar bayagı ağır.En azından yedi sekiz kilo var. Belkide daha fazla..Yaşlılar güzel güzel laf edip ağızlarına bakıdıyorlar. Genç kızlar ise yiğtliklerini gösterircesine yorulmadan tokmak sallıyorlar.. Mavu Nene'nin danalı ineği mi var nedir ayran getirdi çalışanlara. Büyükçe bir guşene ayran..Taslar doldu doldu boşaldı. Herkes dualar etti Mavu Neneye..Güneşin anlında dibek dövmek kolay değil. Hem de saatlerce .....Tatlı sohbetli zevkli çalışma devam edip gider. En güzeli de imrenilecek samimiyet ve karşılıksız yardımlaşma duygusu.. Dileriz bu güzellikleri hiçbirimiz kaybetmeyiz. Atalarımızdan miras olarak kıyamete kadar devam ettiririz... Bu samimi niyet ve güzel alınteri ile hazırlanan bulgurlar, tarhanalar şifa olur yiyenlere...Helal ve bilek zoru ile üretilen içine haram karışmayan bu temiz yiyecekler..Eskiden annelerimiz sabah evin erkeğini uğurlarken""Efendi biz gerekirse aç kalırız susuz kalırız..Bize helal rızık getir. Sakın harama tenezzül etme""diye uyarırlarmış. Atalarımız , ninelerimiz helal lokma ile beslendikleri için bu kadar yüce olmuşlar. Doğru değil mi???

SEYİT AHMET KOÇ HİÇ KÖPEKTEN KORKMAZDI

Okullar açıldı.Kış hazırlıkları devam ediyor. Havalar soğumaya başadı. Sabahları kırağı düşmeye başladı. Ekim ayından günler saymaya başladık. Öğretmen Şükrü bey işi sıkı tutuyor. Birleştirilmiş sınıf okutmak kolay değil. Çok çalışmak ve yorulmak gerektiriyor. Beş sınıfa ayrı ayrı plan yapmak, her öğrencinin seviyesini takip etmek, hatalarını düzetmek,yönlendirmek ve ilerletmek zor iş. Şükrü bey yılların öğretmeni ve bu işin kurdu. Mesleğin inceliklerini çok iyi biliyor..Verilen dersleri pekiştirmek için ev ödevleri veriyor. Grup ve küme çalışmaları yapıyor..Öğrencileri grup grup ayrmış. Gruplar her akşam değişik evlerde çalışıyorlar. O akşam gruplardan birinin çalışması muhtarlara. Herkes gelmiş. Küme çalışması ve ödevler yapılıyor. Geç kalanların muhtarlara girmesi zor. Ufak ala köpek pek yaman..Ev sahiplerinden birisi geçirmeyince içeri girmek zor.. Tam ders çalışırken köpek dışardan havlamaya başladı. Köpeğin sesi kesildi. İçeriye elinde çuvalla Seyitahmet KOÇ abi girdi. Baktık ki elindeki çuvalda muhtarların ala köpek var.Hepimiz şaşırdık kaldık..

RESÜL DAYININ ÖRNEK KİŞİLİĞİ

Ezan okunalı hayli olmuştu. Cemaat namazdan çıkmış herkes evine gidiyordu. Köyde henüz elektrik yoktu. Herkesin el fenerleri vardı. Geceleri bir yerlere gidip gelmeye gazlı fenerler ve pilli fenerler kullanılırdı. Caminin önünden köye dağılanlar pilli fenerlerin yanıp sönmesinden belli oluyordu. İşte ipraamağa evlerine doğru yokuşu çıkıyordu. El elektriğini yakıp söndürmesinden belli olurdu. Karamustafa, Gökhüseyin, Çavuşoğlu, Alamehmet, Davutmusa, Şükrümusa, Şahdayı,İpeşinibrahim ve birçokları namazlarını cemaatle kılmanın huzuruyla evlerine gidiyordu. Herkes evine varıp çoluk çocuğuna karışıp biraz oturulup sohbetler edilirdi.
 Camiden çıkıp evine giden bir kişi daha vardı. Bazen gayet güzel sesi ile ezan okuyan, bazen namazlarda müezzinlik yapan bu kişi kimdi? Bu kişi gözleri ufakken çiçek hastalığından görmez olmuş, Allah'ın gözlerini alarak imtihan ettiği bir kişi idi. Bu kişi için gece ile gündüz farksızdı.Bir yerlere gitme ve gelme bakımından ha gece olmuş ha gündüz olmuş hiç önemli değildi. Allah onun gözlerini almış fakat anlayış ve zekasına öyle ziyadelikler vermişti ki hayret etmemek elde değildi. Bir duyduğu sesi bir daha hiç unutmaz ve tanırdı. Onlarca yıl geçmiş olsa bile.Bir gittiği yoldan bir daha kendisi gider gelirdi. Önceki gittiği izlerine basa basa denecek kadar yolu bilirdi. Kağıt ve demir paraları tanırdı.Saatin kaç olduğunu dakika şaşırmayacak kadar doğru tahmin edebilirdi. Arabaları, hayvanları, kedi ve köpeği kimin olduğunu sesinden bilirdi. Bir çok sure ve duaları ezberleyebilmiş bir İnceöz'lüydü. Köy odasına ilk radyoyu o hediye etmişti. Çoluk çocuğu çok kalabalıktı. Ama köydeki bir çoğundan onlara iyi bakardı.Şeref ve tevekkül ile çalışır ve muhanete muhtaç olmazdı. Bir çok hayırlara da vesile olurdu. Çok ileri görüşlü olduğundan iki tane kavak fidanlığı yapmıştı. Baraj olunca bunları en iyi şekilde değerlendirmişti. 
                  
Köyümüzün bu değerli insanını bu yazıyı okuyan birçokları tanımştır. Bu aziz insanı göremeyen gençlere tanıtmak için yazdım Resül Dayıyı. İnceözlünün Körresülünü.Bey namı ile anılır. Bir çok sağlam insanın yapamayacağını yaptı.Gayret, çalışkanlık ve insanlığı ile örnekti ..Allah gani gani rahmet etsin..

DADAYLI  EBE NİN TEDAVİ USÜLLERİ

Dadaylı Ebe köyümüzün hem sıhyesi hem de ebesi idi.
Hatıpların hanay çok kareketli. Bir sürü köylü hanımı toplanmışlar.El değirmeninde bulgur çekiyorlar. Gıdımandan toplanan ahlattan bir kalbur var ortada. Ara sıra ondan yiyor çalışanlar.Çok tatlı bir sohbet var.Hatıp ebe,Dadaylı Ebe,Yeşil Gelini, Eresül Karısı, Mavu Nene, Hatıp Eminesi, İpeş Ebe,Kestek Ebe...daha bir çok kişi var. İşler biraz hafiflediği için sohbeti fırsat bilmişler. Bir taraftan değirmenin sesi, bir taraftan tatlı sohbet. Dadaylı Ebe;
-Gı hatıp genni yayladan galma ahlat gavudunuz yok mu?Diye sordu.
-Va abıla. Daarcuğun dibinde epiyi var. Dedi hatıp ebe. Goca geline seslendi;
-Gı Garabazallı bi gavut gat ge de millet yisin, dedi. Koca Gelin gavudu gattı geldi.Gatmak demek su ve şeker ile gavudu garıştırmak demektir. Gavut kurutulmuş ahlatın değirmende un yapılması. Bu ahlat unu su ve şekerle karıştırılır ve helva gibi yenirdi.
 Dadaylı ebede biraz doktorluk ta vardı.Başı ağrıyanlar için baştan kan alırdı. Dadaylı ebe orada bulunanlardan bir kaçının başından kan alacaktı. Kan aldıranların baş ağrıları azalırdı.Kan aldırmaya Hacamat denir ve bu iş sünnetti. Gavutlar yendi. Bulgur öğütmenin o günkü işi bitti.Hatıp ebenin talimatı ile Koca Gelin ocağa su koydu. Tencerede su kaynatıldı.Kan alma aletleri iyice kaynatıldı.Mikroplardan temizlenip dezenfekte edildi. Hazırlıklar tamamlandı. Önce Hatıp Ebe'den başladı Dadaylı ebe. Kafasının tam üstünün saçlarını ustura ile kazıdı. Saçlardan temizledi. Sonra temizlediği yeri ispirto ile sildi.Eskiden kolonya ve alkol yerine ispirto kullanılırdı. Sonra temizlediği yeri ustura ile çizik çizik kanattı.İçinde bez parçası yanan büyük bardağı kanayan yere ters kapattı.Bardağın içi yarı yerine kadar siyah kanla doldu. Dadaylı Ebe bunu güzelce aldı. Yaralı yeri sildi. Yaktığı pamuklu köpenin külünü yaranın üzerine koydu.Yaranın kanaması durdu. atıp ebe cemberini örttü. Dadaylı Ebe'ye çok dua etti . Ellerin öptü.Tedavi ediverdiği için. Gafamın ağrısı azaldı gı abıla çok sağol.Elin ayaan dert görmesin dedi.
  Dadaylı Ebe orada bulunan dört beş hanıma daha aynı işlemleri tekrarladı. Akşam yanaşmıştı. İnsanlara faydalı olmanın huzuru ile yerinden kalktı.Geç kalmayayayım. Omar Irzası'nı gızdumayyın dedi.Ordakilerle vedalaştı. Evinin yolunu tuttu. Biraz sonra birer ikişer kerkes dağıldı. Hatıpların hanay boşaldı. Köydeki akşam işlerinin telaşı başladı.


EMEKTAR KÖY BEKÇİMİZ SEYİT DAYI VE MEŞE BUDAMA İŞLERİ

Seyit dayı'da bir telaş var. Cobu elinde. Öteki elinde de düdüğü var. Karamustafaların evin önüne doğru tırmanıyor. Daha köye ceryan gelmemiş.Karamustafaların evin önünden "tellal" yapacak. Çakmağa çıktı. Şöyle etrafına bakındı. Boğazını temizledi ve bağırmaya başladı
 -Eeeeyyy ahalileeeerrr....Dinleyiiiiin. Duyan duymayana deyversiiiiin. Pazarertesi  günü meşe bıdanacaaaaaak.Her evden  mutlaka bir kişi geleceeeeeek.  Çakmacukta bıdama yapılacaaaaaak. Duyan duymayana deyversiiiiiin. Eeeeeeyyyy Ahaaaliiii.......Tekrar ediyoruuuuuum........
 Der ve tellalı bitirirdi. Zaten köyde o işin haberi kulaktan kulağa yayılır. Baltalar bilenir.Tahralar bilenir.Hızar ve testereler hazırlanır.Anılan gün sabah erkenden budama yerinde olur herkes. Öğleye kadar budama biter. Budanan odunlar öek öbek yığılır.Muhtar Bekir dvamlı gezmakte ve yığınların eşit olmasına dikkat etmektedir. Daha sonra gruplar arasında kura ile budanan yığınlar paylaşılır ve evlere taşıma telaşı başlar. Bu odunlar meşe odun olduğundan çok uzun sürede yanar. Kömür gibi kaloriye sahiptir.


YEŞİL EBENİN KAZA İLE BALKONDA ASILI KALMASI

Yeşil Ebe'nin asıl adı Hatice idi.Beyi yıllar önce ölmüş ve çocuklarını o büyütmüştü. Köydeki evlerinde çok huzurlu ve bereketli bir yaşamları vardı. Büyük oğlu Aliosman evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı. İkinci oğlu Hüseyin de evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmıştı. Kızı Kamile de Hacımemedin İsmail ile evlenmişti. Hepsi işinde gücündeydi. Oğulları Ankara'lara gider kendilerine göre bir iş bulur aylarca çalışırlar para kazanırlar ve köye dönerlerdi. Ebe'ye kayınpederinden dolayı yeşil gelini derlerdi Zamanla yeşil gelini "Yeşil Ebe"ye döndü ve ebeye Yeşil Ebe denir oldu. Zaman geçitikçe torunlar çoğaldı. Geçim zorlaştı. Yeşil Ebe nin çocukları da Ankara'ya göçtü. Ebe köyden ayrılmak istemedi. Kendi halinde  köyde yaşardı. Çocukları bayramda seyranda gelirlerdi. Ziyaretlerini yaparlar ihtiyaçlarını karşılarlar ve giderlerdi. Kızı Kamil de gerekli hizmetini görürdü. Ebe çocuklarının derdini çeker onlar için dua ederdi. Eşi rahmetliyi de hiç unutmazdı. Sık sık rüyada görürdü. Rüyalarını gelir babam rahmetliye tabir ettirirdi. Ondan sevinirdi. Bazı günler bizi ziyarete gelirdi. İhtiyaçlarını ısmarıçlarını (sipariş) Çamlıdere'ye gidenlere söylerdi. İbadet ve dua ile günlerini geçirirdi.                        
  Ebe bir gün evinin balkonundan her nasılsa düşer. Düşerken olacak ya fistanı balkonun çivilerine takılır ve ebe balkona çamaşır gibi asılı kalır. Köyde insan az olduğundan bağırmasını duyan olmaz. Saatler geçer. Ebe korku ile bekler.Aşağı düşse Allah korusun ölür veya sakat kalır. Belki de birşey olmaz ufak tefek sıyrıkla kurtulur. Ebe sılı kaldığı saatlerce neler düşündü, nasıl korktu,bilinmez. Oradan eçen komşunun biri ebenin balkonunda çamaşır asılı zanneder. Bakar ki çamaşır kımıldar.Dikkatlice bakınca çamaşırın içinde ebe de var. Komşulara bağırır. Kurtarırlar.

AĞZINA SAĞLIK EYÜP
                                

Yıllar önce köyümüzde herkesin davarı vardı. Böylece herkes çobanlık yapar ve çobanlıktan anlardı. Eyüp Öztürk,Celal Taşdelen,Mustafa Özcan, Ahmet Yaman,Hüseyin Yavuz,Hacı Gökdemir,Ahmet Koç köyün ünlü çobanlarıydı. Kış günleri davarlar akşamları eve gelir ve salaklarda yatardı. Sabah evden çıkar dağa yayılmaya giderdi. Davarlar kayanın dip tarafında karaçalılığa sarınca çobanlar kavala üfler ve birbirleriyle rekabet edercesine güzel ve dertli kaval çalarlardı. En güzel kavalı da Eyüp Öztürk çalardı.Eyüp abi kaval çalınca herkes durur ve dinerdi. Herkesin pek hoşuna giderdi.Ağzına sağlık Eyüp derlerdi.


EMİNE NİN ASILDIĞI YER

Çambaş Osmanı nın hanımı Hamdi(Kızı)ebe Ozmuşlu Ebe nin oğlu Arif ile evliydi.Bu Arif ,Hacı Ahmet Ünal ın annesi Anakız ebenin kardeşiydi.Ozmuşlu ebenin Arif,Mahmut ve Anakız diye üç çocuğu varmış.Mahmut ile Arif hem kardeş aynı zamanda hem de bacanakmış.Arif in hanımı Hamdi,Mahmut un hanımı Emine imiş.İki kardeş bir evde geçinemezlermiş.Devamlı kavga ederlermiş.Yaylaya indiklerinde Emine bu geçimsizliğe dayanamamış.Canına kıymaya karar vermiş.Yaylada Cindağ da Atizi nin üst tarafında bir çama kendini asarak intihar etmiş.Cindağdaki o yer halen "Eminenin asıldığı yer" diye anılır.Bu Emine Ozmuşlunun Mehmetin annesiymiş.Emine asılmış.Eşine dayanamayan Mahmut ta çok yaşamamış ölmüş.Bu ölümler Arif i de kahretmiş.Üzüntüsünden o da çok yaşamamış ve ölmüş.Hamdi Ebe dul kalmış ve Çambaş Osmanı na varmış.Ozmuşlu ebe son yıllarında kötürüm olmuş ve gelini Hamdi ebenin yanında ölmüştür....



Aliağa Dedenin Oğlu HacıKemal Dayı rahmetli..

ALİAĞA DEDENİN TAPU İŞİ
Hacıkemal Dündar ın babası Aliağa dede.Onun babası Ahmetağa dede.Ahmetağa dede çevrük tarlalarını peçeneklilerden almış.Tapu muamelelerini yaptırmak için Çorbacı Pazar ına gitmiş.(Kızılcahamam-Pazar)İlçemiz orasıymış.Resmi muamele orada yapılıyormuş.Eskiden Pazar,Kızılcahamam ve Şıhlar dan büyükmüş.Pazarda muamele gören 150 yılı geçkin tapular mevcuttur.Ahmedağa dede muamele için Pazarda'yken zamanın milletvekili oraya gelmiş.Halk onu yuhalamış.Milletvekiline hakaret etmişler.milletvekili buna çok kızmış.Gitmiş Payitaht(Başkent)İstanbul dan Kızılcahamam ı ilçe,Pazar ı nahiye yaptırmış.O zaman Kızılcahamam ve çamlıdere şimdiki Peçenek gibi beldeymiş.




PEÇENEK KARAKOLU

Devlet hizmetlerinin  daha kolay görülmesi için Peçenek e karakol yapım kararı alınmış.Karakol önce Peçeneğin Hocalar Mahallesine yapılmış.Şimdiki karakol yeri çalılık ve mezarlıkmış.Komşu köylerin imecesi ile bugünkü yerine yapılmış.Karakolun kireç işini İnceöz köylülerine vermişler.Koca Hatıpın Mustafa(Arıcı Hüseyin Hocanın Babası)ve diğer köylüler çamkorunun ilerisinden Gerede Aktaş a kirece gitmişler.Eşek ve katır,at sırtında karakolun kirecini İnceöz ekibi getirmiş.Karakol daha sonra üç dört defa yıkılıp yapılarak şimdiki halini almış.

İMECE İLE YOL YAPIMI

Çamlıdere ile köyler arasındaki yollar elle yapıldı.Köylüler bu yolu bölüşüp imece yaparak bilek gücü ile yaptılar.daha sonraları devlet zenginleyince imeceden vazgeçildi.

Yol yapımı ve tamiri kaymakamlık tarafından muhtarlara emredilirdi. Muhtar köylüyü toplar nasıl yapacakarını konuşur ve yolun uzunluğu köylü arasında bölüştürülürdü.Muhtar ve azaların denetiminde herkes hissesine düşen yolu kazma ve küreklerle yapardı.

 

ÇALI SÜPÜRGESİ
 
                             
Köyümüzde islami temizlik kuralları vardı. Sokak ve mahalle emizliği bu güzelliklere bir örnekti.     
Çalı süpürgesi ile evin etrafı süpürülüdü. "Temizlik imandandır " denirdi. Haftayı geçirmeden mutlaka ev önleri süpürülürdü.  bakır kaplar kalaylanırdı. Kap kacağa kedi köpek ağzını sürünce o kap kullanılmazdı Mutlaka kalaylanırdı.



İNCEÖZ'DE KÖY BEKÇİLİĞİ
Köylerde bekçilerin çok önemli hizmetleri vardır. Köyde asayişi sağlamak. Köy mallarını korumak. Köye gelen misafirlerle ilgilenmek. Köy merasını gezmek. Yayla zamanı tamamen boş kalan köyde evleri korumak. Hiç olmayan hırsızlık, arsızlık ve olumsuzluklar olmasın diye akşamdan sabaha kadar, gece devriyesi gezmek.Muhtarın ve devletin emirlerini tellal ile köylüye duyurmak gibi görevleri vardı bekçilerin. En önemli bekçilik görevlerinden biriside köyün ortak mallarını korumaktı.


Köyümüzde uzun zaman bekçilik yapan Rahmetli Seyit dayı.(Seyit Demirel)


Seyit Dayı bizim gözümüzde bir efsaneydi. Köy çapında köyümüze göre bir efsane. Belki köy tarihimizde en uzun bekçilik görevi yapan kişiydi. Görevini de en ciddi şekilde yapardı. Günde üç defa başının üzerine aldığı sini ile köy odasına konak yemeği götürürdü.Başının üstünde yemek götürmesi pek hoşumuza giderdi.

Akşama yakın bulduğu bir eşekle odanın güğümlerini karakuyudan doldurur gelirdi. Bu su ile odanın çayı demlenir, soba kazanında sıcak su bulunur, abdest alacaklar abdest alırdı. Bazen iki güğünü omuzuna alır ve omuzunda su getirirdi

Seyit dayımız. Akşam yemeğini misafir ve imama yediren Seyit dayı sofrayı konak sahibine verip gelirdi. Ardından odanın büyük demliğinde çay demlenirdi. Seyit dayı kendine has kibarlığıyla herkese çay ikram ederdi. Çay ve şeker, sobanın odunu , misafirlerin at ve eşeklerinin zahrası konak sahibinden gelirdi.Bütün bunları Seyit dayı ayarlardı.

Belli aralıklarla odanın yatak ve yorganlarını yıkatırdı.Düğünlerde davulcuların kahyası yani sorumlusu o idi. Köye ve düğünlere gelen misafirleri karşılardı. Duruma göre herkesle ilgilenirdi. Görevi göründüğü kadar kolay değildi. Misafirleri rahatlaştırmadan gidip evine yatmazı. Sabahları da çok erken kalkar misafirlerine bakardı. Kahvaltılarını yaptırır,eksiklerini tedarik ederdi.

 Bütün bunların yanında köylünün yediden yetmişe herkesi Seyit Dayı'dan çekinirdi. Çünkü o kanun adamıydı. Olumsuzluk ve hataları çekinmeden herkesin yüzüne söylerdi. Bizlerin korkusu ise yaramazlığımızdan gelirdi. Caminin önünde çok güzel kokan güller vardı. Bunları koparırdık. Seyit dayı da buna müsade etmez görünce kovalardı. Yakalarsa kulaklarımıza ayar yapardı.

Hele ilk baharda cami bahçesindeki zambaklar açınca duramazdık. Mutlaka koparıp koklamak isterdik. Arkadaşlardan birinin elinde zambak görsek bizde de olması gerekir gibi bir hisse kapılır caminin yolunu tutardık. Seyit Dayı'yı gözetlerdik. Uzaktaysa zambak koparır kaçardık. Seyit dayı zambakların eksildiğini görünce suçluları bazen istihbarat ile bulur ve cezalandırırdı. Bazen bu ceza işi babalarımıza havale edilrdi. Bütün bu hatıraları özlemle anıyoruz.

ÇAVUŞ OSMANI VE RIZA BEY 
       
 Eskiden devlet orman köylülerine kışlık yakacak odun verirdi. Köylülere 20 gün veya daha fazla izin verir. Köylülere gösterilen mıntıkadan odun temin edilirdi. Ormandaki kar yıkıklarından, kereste olmayacak odunlardan hazırlanan yakacaklar çeşitli araçlarla eve getirilir ve kışın yakacak olarak kullanılırdı. 1960 lı yıllarda bir sonbahar yine köyümüze odun verilmişti.

Köylüler gidip birkaç gün öküz ve eşeklerle odun hazırlamış ve getiriyorlardı. Odunlar önceleri öküz arabalarıyla getirilirdi. Daha sonraları kamyonlar kullanılmaya başladı. Öküz arabalarıyla odun taşındığı yıllardaydı. Köylüler sabah namazı yola çıkmışlardı. Yılanlı dağına giderken karşılarına Osmansin'li Irza Bey çıkmış. Sigara istemiş.Öndekiler de muziplik olsun diye hiç sigara içmeyen Çavuş Osmanı'nı göstermişler.Irza Bey Osman Dede'den sigara istemiş. O da "Defol ulan o pisi içmeyiver demiş. Irza bey bozulmuş ve Osman Dede'ye "öküzüne kurt salsın" diye ilenmiş.

Oradan geçen köylüler yılanlı dağına varmış , arabaları yüklemişlerdi. Öküzlerin önüne ot atmışlar. Kendileri de bohçalarını açıp yemek yemeye başlamışlar. Çayırlığa yayılan on, onbeş araba  ve sahipleri yemek sonunda hemen yola çıkıp gece yarısı İnceöz'e gelecekler.

Derken bir bağrışma olmuş. Baksalar iki tane kurt  birçok öküzü geçmiş ve taa ortalardaki Osman Dede'nin öküzlerine saldırmaz mı? Millet hayret etmiş.Kenarlardaki öküzler dururken neden ortadaki Osman Dede'nin öküzlerine saldırdı diye. Derken Irza Bey'in bedduası akla gelmiş.  Oradaki hocalar deli ve gariplerin beddualarından sakınmak gerek. Eğer Irza Bey "kurt salsın " demese de " kurt yesin " dese belki de Osman Dede'nin öküzlerini kurtlar yerdi demişler.

HACI HALİL'İN BOĞULMA KAZASI 

Eskiden yayla vakti yayladan kaçak olarak odun çekilirdi. Müsait zamanlarda yayla dağlarında hazırlanan odunlar kurutrulur ve eve getirilirdi. Ormancının görmeyeceği şekilde saklanır, uzaktan parlamasın diye çamur sürülürdü. Gece yarısı eşeklere yüklenen bu odunlar sabah namazı köye getirilirdi. Ormancıların uykusundan istifade edilerek odun kaçakçılığı yapılırdı. Oduncular odunu yıkar , eşekleri örükler ve birinin evinde toplanır yemek yer ve öğleye kadar uyurlardı.

Öğlen uyanan oduncular Çakmacuk'ta toplanır ve topluca yaylaya hareket ederlerdi. Bazen de Doymuş çayında kayanın dibinde biraz yüzülür, eğlenilir ve topluca yaylaya gidilirdi. Akşam ezanına  doğru yaylaya varılırdı. Gece yarısı tekrar köy yolculuğu başlardı. Yayla zamanında getirilen otuz yük kadar odun bir kış yeterdi. 

Yine bir öğlen herkes uyanmış Çakmacukta  toplanılmıştı. Beraberce Doymuş Çayı'na inildi. Biraz yüzülecekti. Hacı Halil Yavuz ve Hüdai Dündar abiler de vardı. Kayanın dibindeki eyrende herkes yüzüyordu. herkes kenarda yüzüyordu. İyi yüzme bilenler derin yere giriyor, yüzerek ileri geri geçiyorlardı. Hacı Halil abi uzun boyluydu. Derin yere doğru boy vermeye başladı. "Bak bura göğsüme geldi." "Bak bura boynuma geldi " derken batıp çıkmaya başladı.Herkes korkudan yanaşamıyordu.

Varsak kucaklayakalır bizi de boğar diye. Batıp çıktıkça ağzından su fışkırtıyordu. Dört beş kere battı çıktı.Derken Hüdai abi iyi yüzme bilirmiş. Kulaç atarak geldi. Halil abiyi tuttu. Yüzerek kenara çıkardı. Halil abi yarı baygın bir haldeydi. Oradakiler Halil abiyi tuttular. Ayaklarını havaya diktiler. Ağzından bir sürü su çıktı. Biraz dinlenince kendine geldi.Hepimiz çok korkmuştuk. Bu hepimize iyi bir ders olmuştu.....

AZ DAHA BABANI GÖRECEKTİN 
  
Köyümüzde Ankaraya çalışan ilk köy dolmuşu rahmetli şoför Mustafa'nın dır.Rahmetli, Feka marka şimdinin pejo minübüsleri gibi bir minibüs ve ford minübüs kullanmıştı. Bu minübüslerin üzerine merdivenle çıkılan bagajları olurdu. Köylülerimizden bir grup sabah erkenden feka ile rahmetli Mustafa dayım kaptanlığında Ankara'ya gitmek için Hacımehmetler'den hareket etmişler.

Tozu dumana katarak mezarlığa doğru yollanmışlar. Birkaç yolcu ve rahmetli Karamustafa dayı da varmış. Ölüözünü geçip kayaarkasına sarınca Resüller'in bahçenin yanında arabanın direksiyon hakimiyeti kaybolmuş. Resüllerin bahçeye doğru takla atarak yuvarlanmaya başlamışlar. Araba birkaç takla atarak tekerleri üzerine durmuş. Fakat bagajı falan hasar görmüş. Araba halen çalışıyormuş. Bagajı bağlamışlar ve köye geri dönmüşler. Karamustafa dayı da üzüntülü bir şekilde evine geri gelmiş. Kapıdan eve girince oğlu Mehmet ufakmış. Babasına sormaya başlamış;

 -Baba sen Ankara'ya gitmedin mi? Naden geri geldin? Söyle neden döndün geldin?....Konuşacak hali kalmayan rahmetli Karamustafa dede sabretmiş sabretmiş, duramamış patlamş;
-Ne konuşup durun aa oğlum,ecük sabırlı ol, AZ DAHA BABANI GÖRECEKTİN diye kızarak başlarından geçen olayı anlatmış...

HATIP HÜSEYİNİ'NİN KAZA İLE TÜFEK PATLATMASI 
  
                         
Hatıplar 1962 yılında arıcılığa başlamış. Köyümüzde imamlık yapan Osmansin'li Yusuf Hoca rahmetlinin teşviki ile arıclığa başlanmıştı.İlk yıllar çok fazla bal olurdu. Bir iki kovandan kazanlar dolusu bal alınırdı. Zamanla arıcılık geliştirilmiş.Arılar çoğalmış. Daha da modern hale getirilmeye başlanmış.
Köyün çiçekleri bitince yayla yerlere arı götürülmeye başlanmış. Daha çok bal almak amaçlanmıştı. O sene hatıpların arıları Osmansin  dağlarının Çukurca mevkiindeydi. Hatıposmanı, Köken, Hacımustafa, Bekir de dağdaydı. Hüseyin Hoca rahmetli onlara yiyecek götürüyordu. Yiyecekler eşeğe yüklenmişti. Kışa odun hazırlığı için öküzleri de önüne katmış dağa götürüyordu Hoca Efendi.

Vakit ilerlemiş,hava kararmış yatsı vakti geçmişti. Osman Dede gilin yerine yaklaşılmıştı. Hoca Efendi rahmetli iyi silah kullanırdı. Çok değeli ve güzel silahları vardı. O zaman silah taşımak yasak değildi. Yanındaki tek kırma ufak tüfeği  kırmış ve arpa heybesine sokuvermişti. Amcasına yaklaşınca geldiğini haber vermek için bir el ateş edeyim diye tüfeği arpa heybesinden almış. Bir fişek sürmüş.

Namluyu havaya doğrultup ateşlemiş. Fakat namlnun içi arpa doluymuş. Tüfek infilak etmiş.Tüfegin namlusu parçalanmış. Fişeğin bir parçası rahmetlinin bacağına saplanmış. Bacağı kanamaya başlamış. Sesini duyurmak için bağırmaya başlamış.Sesini duymuşlar.

Yaralı olduğunu görünce Osman dede rahmetli babamı bir ata bindirmiş. Peçeneğe Sıçanalinin Kemal'in cipiyle Kızılcahamam'a götürmüş. Ordan Ankara Numune Hastahanesine sevketmişler.Uzun bir tedaviden sonra kurtulmuş rahmetli. Başkaları için de bir tecrübe ve ders olmuş bu olay...

HALİL İBRAHİM ENİŞTENİN KAVGASI
 

Halil İbrahim Doğanay enişte rahmetli şeker fabrikasından emekli oldu. Orada lokanta bölümünde çalışırmış bir ara. Garsonluk vb işlerde vazifeliymiş. Çalışırken bir ara yanında çalışan iki aynı yerli hemşeri ile münakaşa etmişler. O iki kişi kendilerini kuvvetli görüp enişteyi dövmek kastıyla işi yokuşa sürmüşler.Eniştenin üstüne üstüne gelmeye başlamışlar.

Bir taraftan fabrikanın yemekhanesini bir sonraki yemeğe hazırlalar bir taraftan da ağız dalaşı yaparlar enişteyi pıstırmaya çalışırlarmış. Enişte bakmışki bunar beni dövecekler bari erken davranıp dayak yemeyeyim demiş. Masanın birinin üzerinden acı biber dolu biberliği almış ve karşıdakilerin gözüne gözüne serpmiş. İkisinin de gözleri kızarmış , sulanmış, gözlerini sürtmeye başlamışlar. Kendi dertlerine düşmüşler.

Bunu fırsat bilen enişte eline geçirdiği bir odun ile hasımlarına veri vermiş dayağı. Yermisiniz, yemezmisiniz....Haşatlarını çıkarmış. Derken etraftan koşup aralamışlar. İş karakola aksetmiş. Komiserin karşısına geçmişler. Komiser bir çamyarması gibi dayak yiyen iki kişiye bakmış. Bir bizim garip enişteye bakmış. Hayret etmiş. Sormuş;                                                            
 -Sizin ikinizi tek başına bu adam mı dövdü?                                                             
 -Evet efendim.. Demişler. Komiser Allah Allah demiş. Enişteye;                                 
-Ula yiğidim sen nerelisin ? Demiş. Enişte de Kızılcahamam'lı olduğunu söyleyince komiser durumu anlamış. Öbürler devamlı kavgadan komiseri ziyaret ederlermiş.Eniştenin bu çamur adamları dövmesine çok sevinmiş komiser. Öbürlerini korkutmuş. Göndermiş. Enişteye de çay ikram edip gözlerinden öpmüş. Eline koluna sağlık demiş. Bunların elinden millet ne çekiyordu. Çok iyi olmuş demiş.                 


ARİF DAYININ KARA KÖPEĞİ

Meyteller mahallesinde kadakçıların evin yanında, Erdoğan ların büyük dedesi Arif dayı varmış.Onun bir kara köpeği varmış.Köpek avlu kapısının altındaki bir delikten istediği zaman avluya girer orada yatarmış.Bir kış günü gece köye kurtlar inmiş.

Kurdun birisi o mahalleden geçerken Arif dayının karaköpek durmdan havlarmış.Kurda dayılanırmış.Sıkıntıya gelince kapının altındaki delikten avluya kaçacağını düşünürmüş.Kurt Arif dayının köpeği kovalamış.Köpek kaçmış delikten avluya girecek. O da ne? Evin hanımı soğuk girmesin diye bir taşla deliği tıkamamış mı? Kurtla köpek ister istemez karşı karşıya gelmiş.Kurt güçlü köpek zayıf. Köpek bir hamleyle kurdun ensesinden öyle bir ısırmış ki birdaha bırakmamış.Kurt ensesinde köpekle yılantaşı na kadar gitmiş ve orada ölmüş.Köpek korkusundan halen kurdu bırakamıyormuş.

Arif dayı sabah kalktığında karaköpeğin olmadığını görünce çok üzülmüş. İzlerden kurt yedi kanaatına varmış.Bari şu köpeğin ölüsünü,kurdun yediği yeri göreyim demiş.İzleri takip edrek yılan taşına kadar gelmiş.Baksa kurtla köpek yatıyor.Kurt ölmüş ,köpek te kurdu ısırmış vaziyette yatıyor.Köpeğin gözleri bakıyor.Köpek canlı.Köpeğe haydi gidelim,kurdu öldürmüşsün demiş.Köpek gelmiyor.Tutmuş asılmış,bir türlü ayıramamış kurttan.

Köy odasına gelmiş.Olanları köylüye anlatmış.Köylüler kurt ve köpeği bir sedye ile Arif dayının evin önüne getirmişler.Köpeği avluya girdiği deliği görecek şekilde çevirmişler.Köpek deliğin açık olduğunu görünce kurdu bırakıp hemen avluya ahıra girmiş.Korkusundan üç dört gün avludan dışarı çıkamamış.Eskilerde bu hikaye çok anlatıırdı. 



KALANI BİZE YETER

Rahmatli Arıcı Hüseyin Hocanın adı olan dedesi Koca Hatıp çok takva bir insanmış.Namazını çok yavaş ve uzatarak kılarmış.Vefat edeceği zaman oğlu Mustafa ya oğlum abdest alın. Bana Kur-an oku demiş. Yanında Kur-an okurlarken sabaha karşı horozlar ötmüş.Günlerden Cuma gecesiymiş.
-Mustafa horozlar mı ötüyor? diye sormuş.
Dedem ,evet baba deyince ;
-Oğlum kalkın yatın .Sabah namazına kadar.Benim vefatım bidahaki Cuma ya kaldı demiş.
Bu Osmanlı insan,bir vakit namazının kazaya kalmadığını,fakat yine de devrinin çevrilmesini istemiş.
-Koca Hatıp herkesin devir yemeğini yedi, kendisi bu ikramdan kaçındı derler. Onun için devrimi çevirin demiş.
İşte bu Hatıp dede yıllarca İnceöz ümüzde imamlık yapmış.Bir harman vakti Cuma ezanı okunmuş.Namaza başlarken köylüler;
-Aman hocam namazı çok uzatma yağmur yağacak.Harmanları sele aldırmayalım demişler. Fakat rahmetli yine bildiğini yapmış, namazı uzatmış.Yağmur yağmış.Sel olmuş.Olacak ya hocanın harmanın birazını sel götürmüş.Bunu gören köylüer;
-A hocam demedik mi? Biraz kısa tutaydın .Bak senin harmanı sel almış,demişler.Rahmetli tebessüm ederek;
-Nasibimiz olsaydı bir şey olmazdı.Kalanı bize yeter, dermiş.

DELİ KEMAL İN CEMİL DEDE YE ŞAKASI

Olay yayla zamanı oluyor.Yaylada sık sık ormancılar gelir köy odasında(yayla odası)misafir edilirdi.Ormancılar çok forslu idi.Köyün birine kaymakam gelmiş.jipiyle, şoförü ile.Fakat kimse önüne çıkmamış.Tanımamış.Çeşme başında yaşlı bir kadın sormuş;
-Oğlum hoşgeldin.Sen kimsin? Kaymakambey;
-Nine ben kaymakamım.Bu ilçenin en yetkili amiriyim, demiş. Resmi prosedürü iyi bilmeyen kadın kaymakamın giyim kuşamına falan bakmış.Onu kimsenin karşılamadığına üzülmüş.Bu üzüntüyle kaymakama;
-A oğlum, azcık daha okuyaydında Ormancı olaydın. Ne olurdu.O zaman senin de herkes önüne karşı gelirdi, demiş.
Tıpkı bu olaydaki gibi yaylaya ormancı gelmiş.Rahmetli Deli Kemal resmi kişilerle,süslü kişilerle gezmeyi pek severdi.Ormancıları ağırlamışlar.Çaylar içilmiş.Sohbetler edilmiş.Rahmetlinin muzipliği depreşmiş.Ormancının birine;
-Şu elbiseni bana ver benim bir dayım var. Onu bi korkutayım demiş.Ormancılar ayıp olur , yapma ,etme dedilerse de Deli Kemal vazgeçmemiş. Giymiş ormancı elbisesini, binmiş ormancı atına ,doğru Cemil dedenin kapısına. Sesini değiştirerek,kapıyı tıklatıp,bağırmış.Ben ormancı filancayım.Bana köy odasını gösteriver diye.Rahmetli Cemil Dede rahmetli eşine;
-Körün kızı,Körün kızıelektrik nerede? Kibrit,çıra nerede? diye telaşla sorarak dışarı çıkmış.Ay ışığında ormancıya buyur efendi demiş.Deli Kemal Rahmetli Dayısını Tuttuğu gibi atın üzerine bindirmiş.Atın terkesine bir tokat vurmuş.At yazı ortasına koşmaya başlamış.Dede attan düşmüş.Üstü başı mayıs olmuş.Delikemal dede düşünce dayanamamış.Hemen kaldırmış.Eve getirmiş. Dede bunları Deli Kemal in yaptığını duyunca yazı ortasında Deli Kemal kovalamaya başlamış. Ormancılar falan araya girerek dedeyi zorla sakinleştirmişler.

 ALDEDEYE ŞAKA

Aldede son vakitlerine kadar çift süren çilekeş bir insandı.Rahmetli Kamile Halam ile Hüseyin Yaman enişte evlenince sık sık Aldede lere giderdik.Dede yaşlı olduğundan bazen hasta olur yatardı.Torunları çok şakacıydı.Dede rahmetli çok sigara içerdi.Hastayken yatakta da sigara içerdi.

Dede birgün yatakta sigara içiyormuş.Bunu gören torunu Mehmet dedenin ayak ucundan elindeki elektriği dedenin yorganının altına sokmuş.El fenerini yakınca dede yatak yanıyor zannetmiş.Bağırmaya başlamış. Üyen ooyum Memeeeet .. Üyen bi goşun . Yatak yanıyoy üyeeeen. Diye bağırınca Mehmet abi gülmekten kendini alamamış.

RAMAZAN YAMAN'IN DÖNDÜ NENEYE ŞAKASI

Aldedelerin Ramazan çok şakacı birisi. Muzipliği hiç eksik olmaz.Bir Ramazan-ı şerif bayramında Seyit Ali dayı gile gelir. Seyit Ali dayının eşi Döndü Nene akrabasıdır. Çok saf ve temiz bir hanımdır. Ramazan dayının muzipliği depreşince Döndü neneye bir şaka yapası gelir. Seyit Ali dayı evde yoktur.Döndü Nene'ye sorar;
-Seyit Ali agam sabah erken mi gider işe? 
 Döndü nene olacağı farkında değildir;
-Evet erken gider, der.
-Peki kahvaltı yaparda mı gider, yoksa yapmaz mı der?
-Yapmaz gardaşım der , Döndü nene. Ramazan dayı ciddileşir.Döndü Nene'ye acır gibi;
-Vay vefasız vay...der. Döndü Nene , ne oldu gardaşım diye sorar.Ramazan dayı;
-Ne olacak, benden duymuş olma da, agam evlenmiş. Bir sosyetik kadın ile. Sabah kahvaltısını onun yanında yapıyor der. Döndü nene başlar ağlamaya. Üzülür. Kocasını bir başkasıyla paylaşmak isetmez. Sabah erken kalkar kahvaltıyı hazırlar.Sabah namazından önce hazır eder.Seyit Ali dayı her zamanki vaktine kalkar. Namazı kılar. Kahvaltıyı halde veya manavda yaparım diye evden çıkmak ister. Baksa kahvaltı haırdır. Döndü nene üzgün ve ağlamaklı;
-Kahvaltını yapta git. Seni vefasız senii.Nasıl benim üzerime başka kadın getirirsin? Diye ağlar.Seyit Ali dayı şaşırır. Birşey anlamaz. Döndü Nene'ye söz de anlatamaz. Artık her gün kahvaltısını mutazam yapar. İşe öyle gider.
 Ramazan-ı şerif bayramı geçmiş,Kurban Bayramı gelmiştir. Bayramda Seyit Ali dayı da vardır. Seyit Ali dayı gilde bayramlaşmadalardır. Sohbetler olur. Konuşulur , anlatılır. Ramazan dayı bir ara Seyit Ali dayıya sorar;
-Enişte geçen bayramdan bu bayrama nasılsın? Döndü abılam iyi bakıyor mu sana? Diye manalı manalı güler. Seyit Ali dayı da Döndü Abıla da meseleyi anlamışlardır. Ramazan dayıya sitem ederler. Az daha bizi dövüştürecektin diye..





 ŞIH MAHMUT DAYININ BİR HATIRASI 
 
 Rahmetl Mahmut dayı Osman Hoca'nın oğludur. Osman Hoca Osmanl ulemasından ve ehli hal bir zaat olarak bilinirmiş. Bünyamin Hoca,Mahmut Dayı, Hali İbrahim Enişte ve Gökdurmuş Dayının Babası Hüseyin Dayı kardeştirler. 
                                                      
 Rahmetli Mahmut Enişte Orman çiftliğinde çalışır ve çobanlık yapardı. Orman çiftliği o zamanlar etrafında yerleşim yeri olmayan ıssız bir yerdi.  Orman çiftliğinin çevresindeki boş merada sığırları güderken bir gün bir olayla karşılaşır. Bir kuru dere kenarına varan sığırlar ürkerler. Mahmut dayı merak eder.Derenin kenarına vardığında elleri ayakları bağlanmış, ağzı bantlanmış bir kişi görür.

Arkadaşlarına haber verir. Gelirler. Adam taksi şoförüymüş.İki kişi binmiş. Bu boş araziye getirip soymuşlar. Elini ayağını bağlamışlar. Ağzını bantlamışlar.Adam bir iki gün orada kalmış. Bereket sığırlar adamı bulmuş ve kurtulmasına vesile olmuşlar.

FİSTANIN TUTUŞMASI

 Köyümüzde eskiden çocuklar fistan giyerdi.Bayağı büyük yaşlara gelinceye kadar fistan giyilirdi.Fistanın çocuklar için tahmin edilecek bazı avantajları vardı.Örneğin çiş yapması çok kolay olurdu.Şimdilerde fistan sünnetten sonra giyiliyor.

1960 lı yıllardaydı. İnceöz'de herkesin davarı vardı. Bazılarının davarı yüzler ile hesap edilirdi.Davar çok olunca birçok ta çoban vardı. Köyün ileri gelen çobanlarından Hatıpların Mustafa davarını getirmişti.Hava soğuk ve sonbahardı.Davarlar salağa koyuluyordu.Davarlar ayrı ayrı yerleştirilirdi.Akşam karanlığında çıra ve idare ile aydınlanılıyordu.Hanaya da bir idare konmuştu. Bu yazıyı yazan üç dört yaşlarındaydı.Evin dokumalarının arasından dışarıya bakıyordu.

Dokumaların arasından davarlara bakarken fistanının idareden tutuştuğunu fark edemedi.Yandığını, fistanının tutuştuğunu da görünce acı acı bağırmaya başladı.Köken halası "oğlanı sarı teke kakıyor herhalde " diye koşarak geldi.Yiğeninin yandığını görünce hemen kucakladı, kendi fistanına çocuğu sardı.Ateşini söndürdü. Fakat zavallının birçok yeri yanmış kabarmıştı.Halen gödeninde yanık izleri var.








YÖREDE KONUŞMA DİLİNDE KULLANILAN  YÖRESEL KELİMELER


CEREME:Karşılk, fatura, ceza..
KÜLÇE:Ekmek pişirdikten sonra artan hamurla yapılan ufak bazlama.
HALKA:Ekmek yapımı sonunda artan hamula simit şeklinde yapılan hamurun sıcak küle gömülerek pişirilmesi.
BANNAK:Sodalı hamrurdan, yumurta sarısı ile süslenerek el parmakları şeklinde birleştirilen hamurun çörek tavasında pişirilmesi.
KÜLÇÖREE:Ekmek pişirme sonunda artan hamurun kızgın küle gömülerek çörek şeklinde pişirilmesi.
HANİCÜK:Hani nerede?Anlamına.Göremedim, hanicük nerede?
İHİCÜK:Aha işte şuracıkta,aha şurada anlamına..İhicük işte şurada.(Parmakla işaret edilerek gösterilir.)
OMCA:Üzüm ağacı, çubuk. Bu sene omcalarda çok üzüm var.
SUNDUR:Uzat, sun. Şu bardağı bir sunduruver, uzatıver.
ÇOTUR:Olgunlaşmış, sararmaya yüz tutmuş nohut dalının ateşte ve közde pişirilerek yenmesi.Bir tutam nohuttan çotur yaptık.
SUNDUR:Uzat,sun, bardağı sunduruver, yani uzatıver.
ÇOTUR:Olgunlaşmış, sararmaya yüz tutmuş nohut dalının ateşte ve közde pişirilerek yenmesi.Bir tutam nohuttan çotur yaptık.
KEŞÜR:Havuç
CERGE:Bahçe ve bostanlarda yağmur ve güneşten korunmak için yapılan basit sığınak,gölgelik.
ANAZUT:İki altta bir üstte parmağı olan, ekin destesi toplamaya yarayan alet. Önceleri ağaçtan yapılırdı. Sonraları demir borudan olanları yapılmaya başlandı.
IRAVAK:Petekli balın petekten akan sıvı kısmı.Balın dibine ıravağı akmış.
GIDI:Çam kozalağı
GEGE:Genellikle meşeden yapılan,ucu balık oltası gibi,samanlıktaki yığılı ve tepili ottan ot çekmek için kullanılan dirgen.
EYSERİ:Çivi
GUNNAZ:Kurnaz,cin fkirli,uyanık anlamına.
GUNNAMAK:Kedi, köpek, fare gibi hayvanların yavrulaması..
GÖZER:Eleğin seyrek olanı
YILGU:Sarı çalının olgunlaşmış meyvesi
KARAGAVUK:Baharda toplanıp yenen bir ot.
MUSMUL:İslami usül üzere kesilen hayvan
MINDAR:Besmele çekilmeden kesilen veya kesmeye fırsat bulamadan ölen hayvan
RAHMET:Yağmur
MAYIS:Taze sığır dışkısı
SAYİR:Dilenci
DEDECİ:Dilenci
YALAMUK:Çam ve köknar ağacının kabuk ve gövde arasında yenilebilecek ince şekerli kabuk
MİNTAN:Gömlek
İŞLİK:(İÇLİK) İç fanilyası, çoğu kez de gömlek anlamına.
ÇEVRE:Mendil
GAKIRDAK:İçinde az ve ince kıyıma olan don yağ
PANTUL:Pantlon
DEYNEK:Genellikle dayanmak veya çobanlıkta kullanılan ince sopa
GADAK:Küçük ince çivi
MIH:At,eşek ve öküz nallamada kullanılan özel başlı çivi
BÖYREK:Böbrek
YÜREK:Kalp
FİSTAN:Kadınların giydiği eteği uzun elbise
MEH:ahacık işte,al,tut anlamına söylenir.
İHİ:İşte,ahacık anlamına kullanılırdı
KÜLLÜK:Ocak külünün döküldüğü yer,tuvalet tarafı
HAMURPİŞİRME:El yapımı makarna,erişte
PİLAF:Pilav
GAVURGA:Az ıslatılmış buğdayın kavrulup çerez niyetine yenmesi
AADA:(Akıda)Üzüm pekmezinden yapılan çokokrem gibi gıda.
GUSULHANE:Eskiden her odada bulunan banyo yapılmak için kullanılan büyük dolap.
SERGEN:Odaların duvarlarının üst kısımlarındaki uzunca raf.
ÇİÇEKLİK:Eskiden vitrin yerine kullanılan süslü,önü açık birkaç katlı ,süslü raf.
TEMEK:Ahırlardan dışarı gübre atmak için bırakılan büyükçe delik.
HANAY:Eve girişte odalar arasındaki geniş boşluk.
AVLU:Evden ahıra girerken ahır kapısındaki boşluk.
ZEVLE:Boyunduruktan öküzün çıkmaması için deliklere sokulan sopa.
EPSİT:Öküz ve at arabasında tekerin topu ve çemberi arasındaki düz, sağlam çubuklar.
ÇEKELÜZ:Sincap
YANGABUZ:Yaramaz,şımarık
CILLAMA:Bağırma,cırıl cırıl etme
ECCÜK:Azıcık
GAYLI:Gayri
FERFENİ:Piknik yapmak
TUFRAN:Turfan
BİZEEL:Azıcık
ZİNİ:Sini içine yemek dolu tabaklar konulan büyük tepsi
CİMDÜK:Çimdik
APALAMAK:Dizler ve eller üzerinde dört ayaklı yürümek
ÇON:Kalça
MINDIL:Erkek çocukların erkeklik organı.(Çük)Çocukları korkutmak için "sünnetçi mındılını keser" denirdi. Veya "çükünü keser" denirdi.
GAVLAMAK:Derisinin soyulması,yüzülmesi.
HUSA-TASA:Birşey için üzülmek Kaygı duymak,tasalanmak.
EDEPSÜZ:Edepsiz,terbiyeye dikkat etmeyen.
BUYMAK:Çok üşümek
HORA GEÇMEK:Makbule geçmek,yerli yerine
ZUNNA:Zurna
BANNAK:El parmakları gibi parçaların birleştirilmesinden olan sandeviç
HALKA:Simit gibi yapılan,kızgın küle gömülerek yapılan simit.
MANCAR:Ispanak gibi yenilen yabani ot müslüman mancarı,gavur mancarı.
ÇİTEN:Ahırda veya ağılda yeni doğan buzağı,kuzu ve oğlak konulan yer.
ÇEKELÜ:Öküz değneğinin ucuna takılan sabanın çamurunu sıyırmaya yarayan alet.
EYSİRAN:Hamur kesmeye,karıştırmaya yarayan saplı demir alet.
ÜTEE:İçine un konulup ekmege şekil vermeye yarayan,işi bitince katlanıp konan ve her ekmek yapımında kullanılan deri.
GÖVREK:Mancarın tohumlanmış hali.
SIPA:Eşek yavrusu,üzerinde odun kırılan kütük.
KÜLÇÖREE:Ekmek yapımı sonunda ekmeğin sıcak külüne gömülerek pişirilen müthiş kokulu,müthiş lezzetli çörek.
YILÇI:Yaramaz
GEZDAN:Doğum yapma yaşına gelmiş dişi oğlak.(Doğum yapınca keçi olur)
GÖÖLEZ:Köpek yavrusu
BIZA:Buzağı,yeni doğan inek yavrusu.
ŞİŞEK:ilk doğumunu yapacak koyun.
ÇEPİŞ:Oğlağın büyüğü erkek davar.
ERKEÇ:İdiş edilmiş teke.
PELİT:Meşe ağacının meyvesi.
GÖVEM:Kiraza benzer meyvesi olan yabani çalı.
ÖKÜZGÖZÜ:Aluça benzer kırmızı meyveli yabani ağaç.
OKSAKIZI:Tırpan otunun koparılmış kökünden çıkan sakız.
ALAGÖZDİKENİ:Sivri ve sarı dikeni olan çiçekli bir bitki.
SIĞIR KUYRUĞU:Sarı çiçek açan zehirli bir bitki.
KATIRKULAĞI:Yemesi ekşi bir bitki.
KUZU KULAĞI:Ispanağa benzer ekşi yabani ve yenen bir bitki.
CIRNAK:Karakavuğun ince yapraklısı.
HARDAL:Sarı çiçekli yenen bitki.
YELMÜK:(Yemlik):Uzun yapraklı çiğ yenen bir bitki.
PEŞKİR:El havlusu.
GARINYA(İşkembe):Koyun ve keçi işkembesine koyulan tuzlu tereyağı.
SARPIN:Fiy,arpa,buğday konulan üstten kapaklı,bölmeli depo.
GUŞENE:Tencerenin küçüğü.
GINDAP:Sağlam keten iplik.
TEHLİZ:Ketenden yapılan çuval.
LENGER:Büyük, kapaklı sahan.
EYŞİ:Acı erükten yapılan ,yemeklere ekşilik vermek için kullanılan pestil.
TIRKAZ:Yaylada akşam yatarken kapı açılmasın diye arkasına dayanan sopa.
FİREK:Anahtar
MERŞÜN:Deri,meşin
USTUN:Tavan
SUNTURAÇ:Nalbantların hayvanların tırnağını kesmek için kullandıkları çift taraflı orak gibi alet.
SÜRGÜÇ:Bulaşık bezi
NACAK:Balta
TAHRA:Satır,büyük bıçak
KÖPEN:İşe yaramaz bez
ÇÜKÜNDÜR:Şeker pancarı
TOGA:Yaylaçorbası,yoğurtlu çorba
HERİF:Yetişkin adam,erkek
KAĞIRMAK:Bükmek,zorlamak.
TEZ:Çabuk
GAYLI:Artık
YENCE:Hafif
ICCAK:Sıcak
CUVARA:Sigara
DÖL:Oğlak ve kuzu
KELEM:Lahana
KÖMÜŞ:Manda,Camuş
ŞALLAK:Donsuz
MATÇALI:Pis
SIRACALI:Yara bere içinde,Yarasından sarı su akan
HUMAYIN:Beyaz 2.sınıf pamuk bez
GÖZELŞEY:Hata yapan kişiye denir.
ÇÖNE:Çobana yardın eden kişi,çoban yardımcısı.
NAKIS:Aksi,inatçı
YÜKLÜK:Yatak ve yorganların yığıldığı yer.
İHİCÜK:İştecik,işte,şurada..
GUŞENE:Ufak tencre.
ÇEPİN:Küçük çapa.
FENGİRE:İp eyirmek için kullanılan kirmen.
ÇEMLE:Topla,kirlenmememsi için önlem al.
ÇİNTİ:Hanımların etek üzerine giydiği bol şalvar.
KÖZ:Ateşli kömür.
GAVUT:Kavrulmuş buğday unu veya kurutulmuş ahlat ununun hamur şeklinde karılarak yenmesi.
GAVURGA:Kavrulmuş buğday veya göce.
GÖCE:Yıkanmış,dibekte dövülmüş,kabuğu alınan buğday.
MUHLAMA:Tereyağlı,soğanlı yağda yumurta.
HÖŞMERİM:Süt,tereyağ ve undan kavrularak yapılan üzerine şeker serpilip yenen tatlı.
İLEHEN:Leğen.Abdest alma kabı..
DİZBEZİ:Pijama,pijamalık kumaş.
UPRUK:İbrik..
GÖYNEK:Entari,etekli uzun elbise.
ŞAMYEL:Araba lastiğinin içi,iç lastik.
SARPIN:Genellikle fiy veya arpa konulan üstten kapaklı ambar.
HAMBAR:Anbar,un,buğday gibi zahireye fare,böcek girmemesi için yapılan özel oda.
AVLU:Evin alt katındaki hayvan giriş yeri,hol.
AVLAA:Büyük ve küçük baş hayvanların geceyi geçirmesi için etrafı sırıklarla çevrili üstü açık hayvan barınağı.
ÇİTEN:Ahır veya salak içinde yeni doğan buzağı, oğlak ve kuzuların ezilmemesi için konulduğu özel bölünmüş yer.
SÜRGÜ:Kapıların arkasındaki içten sürmeyle kapının dıştan açılmasını önleyen basit kilit.
HINKIRMAK:Burnunu temizlemek.Sümkürmek.
GAK:Pestil
MİNTAN:Gömlek.
GEBEDEK:Şişman, karnı büyük olan.
ŞAMAR:Tokat,sille.
ÇOTURA:Ağaçtan içi oyularak yapılan emzikli su kabı.
SEĞEK:Ağaç oyma şeklinde yapılan büyük su taşıma kabı.
MUSLUK:Bir metre veya daha fazla büyüklükteki tomruğun oyulup üzerine büyük kapak yapılan su kabı. Musluklardan evde su tasını daldırıp doldurarak su içilirdi. Bazı yol kenarlarına gelip geçenin içmesi için sebil niyetine konan musluklar olurdu.Çoşkunların musurat suyu ile doldurdukları muslukları vardı.Doymuş-İnceöz arası elip geçen içererdi.
DUZGABAA:Günlük kullanılacak, yemeklere konulacak tuzun konulduğu su kabağından yapılma tuzluk. Bu tuzlukların ağıda kabından olanları da olurdu.
OKKA:Eskiden kiloğram yerine kulanılan ağırlık ölçüsü.
HOKKA:Üzerinde mürekkep ve divit konacak yerleri olan yazı takımı.
ACANS:Haber.Haberleri dinlemek.
AKRAN:Aynı yaşlarda olanlar.
ALATİRİK:Pilli el feneri.
BENCİLEYİN:Benim gibi.
SENCİLEYİN:Senin gibi.
Bİ HAMLA:Bir hamlede, bir seferde.
BİRELLEŞ:Birer birer.
CARCUR:Tabancanın şarjörü.
CURUK:Gülü,hindi.
ÇİY:Eğitimsiz, ham, çabuk yorulan.
HAMLAMAK:Çalışmaya alışık olmayanın yorulması.
TEMİN:Az önce anlamına.
TOMATİS:Domates.
DÜŞEYAZDIM:Az kalsın düşüyordum.
ELLEME:Elini sürme,dokunma.
ENÜK:Köpeğin yeni doğan yavrusu.
ERÜK:Erik.
EYSİRAN:Hamur almaya, hamur bölmeye.tekne sıyırmaya yarayan spatula benzeri alet.
GİDİŞMEK:Kaşınmak.
IRIP:İşin usulü,yolu yordamı.
KERTMEK:İz yapacak şekilde karşılıklı kesmek.
GAMÇİ:İnce deynek, sopa.
ÇIRPI:İnce odun .dal parçaları.Çalı çırpı.
MAASUZDAN:Yalancıktan, şakacıktan.
MOTUR:Traktör.
LAFA:Damperli kamyon
OOŞALAMAK:İki eli arasında ileri geri ezmek,ovalamak.
TELAŞE MEMURU:Aceleci, her işe karışan,abartan.
TOMBALAK:Yuvarlak.
TOSBAA:Kaplumbağa.
TOSNAMAK:Küsüp somurtmak,bir köşede oturmak.
UTLANMAK:Çekinmek,tedirgin olmak.
UYLAŞTIRMAK:Aralarını bulmak.
ÜŞENMEK:Tembellik etmek.
YALAK:Tavukların su içtiği, köpek yalı konan kap.
YAMAÇ:Eğimli arazi.
YAMALIK: Yırtık elbiseyi tamirde kullanılan parça.
YASLAĞAÇ:Üzerinde ekmeğe son şeklinin verildiği yuvarlak ağaçtan yapılan yassı alet.
PİSLEĞEÇ:Ekmek pişirme sacına konan ekmeği çevirmeye yarayan, ağaçtan yapılma mini fırın küreği.
YIMIRTA:Yumurta.
ZAHRA:Hayvan yiyeceği, ot, saman.
BESTEK:Tevazu ile övünme karışımı konuşma.Ne besteklenip durursun?
ÜRME:Küçük köpeklerin kurt çağırır nitelikte cılız cılız havlaması.
GARİMCE:Karınca
ÇEKİŞME:Kızmak,yapılan yanlışı yapanın yüzüne söz ile kızarak ifade etmek.
CANAVAR:Kurt,davarlara canvar geldi,canavar gördüm gibi.
TOLA:Büyük boylu köpek.Davar köpeği.
PANİ:Küçük boylü köpek. Ev köpeği.
TEKİN:Uslu,ağır başlı. (Tekin hainde dur yat yaramazlık yapma)
EYİRMEK: Fengire ile yün veya tiftikten ip yapmak..
KATIR ÇEVİRMEK:Elde yapılan topaçın kırbaç yardımı ile çevrilmesi..
PALA:Yer yatağı, yatılacak zaman serilip sabah toplanan yatak.(Uykusu gelen çocukların palasını seriverin,uyusunlar.)
DÖŞŞEK:Yer yatağının misafir için olanı.Kaba,kaliteli ve çok yünden yapılan yatak.(Misafir gelince altına kaba döşşek serilir.)
HORAGEÇMEK:Makbule geçmek, çok işe yaramak.
ICCAK:Sıcak
NAMAZLAA:Seccade.
İLEHEN:Leğen.
HUSA:Kaygı çekmek,endişelenmek.
AVUZ:İneğin ilk sütü.
EVMEK:Acele etmek.
YARSIMAK:Heveslenmek, özenmek.
GAVLAMAK:Soyulmak, yüzülmek..
ZINGILDAMAK:Sallanmak, sarsılmak.
DAKLAŞMAK:Karşı çıkmak, sataşmak,
AĞDIRMAK:Eşek ve at yükünün bir tarafa eğilmesi.
ONDAN KEYLİ:Ondan başka.
HOMSUK:Yumruk,kuralsız gelişigüzel yumruk.
POSKİ:Boks sporunun köyümüzdeki adı.
ISMARIÇ:Sipariş, birisine birşey ısmarlama işi.
ZAHAN:Sahan, bakırdan yapılmış kapaklı ve kalaylı tabak.
GUŞENE:Kapaklı ufak tencere.
UŞURAT:Kibar olamayan, dağınık,pasaklı.
KİMDAN:Patavatsız,konuşmasını bilmeyen.(Genellikle hanımlar kullanırdı)
GONGUR:Çocuklar ağlarken onların dikkatini çekip ağlamalarını durdurmak için söylenen hayali yaratık.
DUMAA:Nezlenin yöremizdeki diğer adı.(Dumaa olmuşum, burnum akıyor.)
GÖVERMEK:Ekinlerin topraktan çıkması. Vücudun bir yerinin alınan darbeyle morarması.
ŞEPİT:Yufka ekmeğin yöremizdeki ismi.
EYŞİ:Ekşi erik pestili.Yemeklere limon tadı vermek için yapılır ve kullanılırdı.
EŞİKLE:Kapıların eşiğine verilen yöresel isim.
ZAĞAR:Küçük köpeklere verilen isim.Av için kullanılan köpeklere de zağar denirdi.
PANİ:Küçük köpek. Köpek eniği.
YATSILIK:Uzun kış gecelerinde yatsı namazını kılıp gelince yenen yemek.
LENGER:Büyük kapaklı bakır sahan.
BENİLLEMEK:Uykudan zamansız ve usulsüz uyarılınca sabuk subuk konuşmak.
DAL:Omuz. Dalıma iki güğüm aldım, karakuyudan su getirdim..
ŞARBA:Başörtüsü..Eşarp kelimesinin yöremizde söylenişi.
KISIM:Avuç içi.Bir kısım ahlat verdim. İki kısım gelir...Bir avuç dolusu..
ÇATALKISIM:İki avuç dolusu..
SANÇMAK:Ağrımak, sızlamak.. Sabaha kadar dişim sancıdı uyuyamadım..
ÇİNTİ:Kadınların fistanlarının üzerine giydiği bol şalvar.
YILÇARMAK: Şımarmak, yılışarak şımarmak..
CIZLAK:Yoğurt kıvamında hamurun tavaya dökülerek ince şekilde pişirilmesi ile yapılan hamur işi yiyecek.
EBEGÖZLEMESİ:Bir kaç kat yağlı yufkadan yapılan gözleme.
KEDİBATMAZ:Suda pişirilen hamurun yağlı veya tatlı çeşni ile yenmesi.
HÖŞMERİM:Tereyağ, un,süt ile yapılan helva şeklindeki üzerine toz şeker dökülerek yenen yöresel tatlı.(HOŞ MU ERİM)Rivayete göre genç bir gelinin beyi askere gider. Yıllar sonra bir gün ansızın çıkagelir.Askerliği bitmiştir.Beyini ansızın karşısında gören gelinin ona ikram edeceği pek bir şeyi yoktur.Evde bulunan yağ,süt,un ve şekerle bu tatlıyı yapar.Beyine "Hoş mu Erim (Beyim) der.Bu tatlıyı seven gelinin kocası ara sıra şu "Hoş mu Erim" dediğin tatlıdan bidaha yapıver der. Böylece tatlının adı "Hoş mu Erim" den zamanla "Höşmerim" olur.
EYŞİ(Ekşi):Acı eriklerin ezilerek kurutulmasından yapılan pestil.Yemeklere limon yerine konurdu.
KELEM:Lahananın yöremizdeki adı.
ÇÜKÜNDÜR:Şeker pancarının yöremizdeki adı.
HAMBAR:Ambar, un,buğday,bulgurvb konulan, fare ve böcek giremeyecek şekilde yapılmış oda şeklinde kapılı yer.
SARPIN:Üstten kapaklı fiy ve arpa konulan küçük anbar..
KANDIL:Çok ince çam tahtasından kalıplardan örülen sepet.
SİTİL(ÇİTİL)İnce söğüt dallarından örülen sepet.
KÜFE:Söğütten örülen içine üzüm vb.konulan ve hayvanlaa sarılıp 50-100 kg yük taşınan büyük sepet
HANAY:Merdivenden eve çıkılınca oda kapılarının açıldığı boşluk.Hanaydan odalara girilir ve tuvalet tarafına geçilir.
ÇİÇEKLİK:Odaların genellikle hanay tarafındaki süslü iki üç katlı raf.Gaz lambası, el feneri, masa saati gibi eşya konulurdu.
KÜLLÜK PENCERESİ:Tuvalet tarafında olan,evin ocak külü, ev süprüntüsü gibi şeylerin atıldığı genellikle kapaklı ufak pencere.
GEZEK:Köyün sığır ve davarını sırayla ikişer veya üçer kişinin gütme işi.
TELLAL:Genellikle köy bekçisinin, köyün duyulabilecek bir yerinden, köylüyü ilgilendiren duyuruları bağırarak ilan etmesi.
BILDIR SENE:Geçen sene anlamına kullanılır.Bıldır yalnız kullanıldığında da geçen sene anlamınadır.
HOSLAK:Yöremizde balonun diğer adı.
GINDAP:İnce sağlam keten iplik.
YANGABUZ:Çok yaramaz.
GANCIK:Dişi cinsiyetli, erkek olmayan,kalleş, mert omayan anlamlarına kullanılırdı.
GOSTAK:Vakurlu vakurlu yürüyen..
SÖBE:Ekmek pişirme sonunda,sıcak küle gömülerek pişirilen sandeviç şekilli kül çöreği. (İkansızlıklar içinde ekmek saç'ı bulunamadığı hallerde sıcak küle gömülen hamur yanmadan pişirilirdi. Çok doğal ve müthiş koku ve lezzeti olurdu.)
KÜMÜK:Burnu yassı,kısa ve küçük olan.
BİGIDIM:Azcık.
BİDIKIM:Ağıza bir seferde sığacak kadar küçük.(Az veya küçük olanlar için kullanılırdı.)
GAVİLLEŞMEK:Anlaşmak, sözleşmek,söz birliği yapmak. (Arkadaşımla şu işi yapmaya gavilleştik.)
FİLİKE:Çeşme, açılıp kapanan musluk. Şu akan filikeyi kapatıver..
AVUNMAK:Oyalanmak, vakit geçirmek, sıkıntıları unutmaya çalışmak.
GARIN:İşkembe. Yöremizde mide ve göbek bölgesine de denir.Garnıma bir ağrı girdi..gibi.
YALAK:Köpek ve tavukların su içtiği,köpeğin yalının döküldüğü taş dibek.
OLUK:Pınar, çeşme ve kuyularn önünde kayvanların su içmesi için yapılan, pınarın içine aktığı bölüm, havuz gibi fakat küçük bölme.
MAHANA:Bahane kelimesinin yöremizdeki adı.
İŞLİK:Gömleğin yöremizdeki eski adı.
ÇEVRE:Bez mendil.Büyükçe olan mendile birşeyler sarılırdı, çıkılanırdı.
ÇIKILAMAK:Bohça veya mendilin içine birşey koyup sarmak, uçlarını bağlamak.Mendile azık çıkılamak.
BACALIK:Ocakbaşının üstündeki raflı bölüm.
OCAKBAŞI:Evlerde bacanın altındaki geiş yer. Burada ocak yakılır yemek pişirilirdi.Eskilerde ısınmak için de kullanılırdı.
GÖDEN:İman tahtası,göğüs kısmı..Gödenine vurmuş..
KÖMÜŞ:Mandanın yöremizdeki ismi.Eskiden Çavuşlar'ın(Derebaşı'lar) mandası olurdu.
PALTA:Balta, nacak, baltanın yöremizdeki ismi..
ANNAC:Karşı taraf.Balta ile odun yararken annacında durulmaz.Balta çıkıverir,annacında durma..
PELTE:Un,süt ve şekerle yaplan muhallebi..Genellikle bebekler ve misafirler için yapılırdı.
CERGE:Bahçe ve kır bostanlarında bekçilerin kalması için yapılan güneş ve yağmurdan korunmaya yönelik basit kulübe benzeri yapı.
BACALIK:Evlerde ocaklığın üstündeki raf, kibrit ve çıra vb konulurdu.
SİNSİN:Düğünlerde geceleri oyun oynamak için yakılan ateş.
HOSMUK:Direkt şeklinde karın bölgesini hedef alan yumruk.
BEBE:16-17 yaşından küçük çocuklara verilen isim. Şu oynayanlar kimin bebeleri?
EKİN:Arpa ve buğday bitksinin genel adı.
DESTİ:Künkten yapılm su kabı, testi.
EVİN:Harmanın iyice incelmişi.Veya kuru otun incelmişi. Otu çiğnemş evin etmişler.
ÇEÇ:Harmanda düven bitince savurma sonucu meydana çıkan dene(Tane) yığını.
YEMİŞ:Leblebi ve kuru üzüm karışımı çerez..
TAS:Su ve çorba koymaya yarayan kap..
DAM:Ahır..
MİNTAN:Gömleğin yöremizdeki adı.
KÖSÜRE:Bir düzenek üzerinde elle çevrilip su dökülerek bileme yapılan alet. Kösürede bıçak ve baltaları bilettik.
DÜVEN:Buğday saplarının üzerinden öküz ve at yardımıyla döndürülerek buğdayı saman yapan, denesinin çıkmasını sağlayan düzenek.
SIVATLA:Sıvazla,mesh et anlamına.Sırtını sıvatladı..
CAN HAVLİ:Bütün gücünü kullanarak canını kurtarmak istemek,tehlikeden kaçmak.
GIRITMAK:Başkalarını rahatsız edecek şekilde durmak, işe yaramamak...Ne gırdıp durursun? Yardım etsene.
URGAN:Kalın ip,halatın incesi.
HESDE:Hissenin yöremizdeki ismi.Meşe bıdanınca hesdelere ayrılır,ok atılarak taksim edilir.
NESİBETSÜZ:Normal davranmayan, patavatsız.
SOKULMAK:İyice yaklaşmak.
DEBİZDEMEK:Sık hareket etmek,otururken hareket edip durmak.
ÇİĞDEM:İlk baharda sarı çiçek açan, soğanı yenen bitki
DÜĞME:Çiğdemin çimenli yerde biteni.
YAĞLIK:Yenen yeri patatese benzeyen bitki.
GÖKDEDEM:Kardelenin yöremizdeki adı.
MADIMALAK:Madımağın yöremizdeki ismi.
ÇİNGİL:1-Üzüm salkımı.2-Sümüğün akması.Şuna bak çingili akyor,çingilli şey..
GIRNA:Huysuz anlamına.Ne gırna adamsın.
GAVİLLEŞMEK:Anlaşmak, söz ve düşünce birliği etmek.
DÜVE:İlk buzağısını buzalayan dişi sığır.
URGAN:Kendirden yapılan halat.
HELKE:Küçük kova.
İLMEK:Bir bağlama usulü. İpe ilmek attım.
KARALTI:Karanlıkta bir canlının hareket ettiği izlenimi veren
ANNAC:Karşı Taraf
SIVATLA:Eliyle sevmek,sıvazlamak.
SAVMAK:Göndermek.Başından savmak.Yol vermek.
FİREK:Anahtar.
SAL:Bırak, tutma,gönder.Sığırları dağa sal.Sıkı tut salıverme.
BÜK:Çevir. Öküze nal çakarken öküzü yatırmak için öküzün boynu bükülür.
ÇÖPEL:Süprülmesi gereken atık, çöp.
GUDUBET:Çirkin,giyimine dikkat etmeyen..
ELLER:Başkaları. Ellerin yolcusu geldi, bizimki nerede kaldı??
İMÜK:Boğaz. Adamın imüğünü sıkmışlar..
TÜYTÜK:Tiftik'in yöremizdeki adı.
MECAL:Güç,kuvvet.Çok yoruldum,hiç mecalim kalmadı.
NOHUSA:(Lohusa)Yeni doğum yapmış kadın.
GOYVER:Elinde tuttuğunu bırakıver. Bağlı olanı bırakıver, salıver.(Bağlı köpeği goyver de bi gezsin. İpin ucunu sıkı dut goyverme.)
CİNCİLE:Genellikle yaylada yetişen ufak mantar.Cincile öbek öbek olur.Bir öbekten bir yemeklik cincile toplanabilir.Kavurması çok lezzetli olur.
KIN:Bıçak ve kama konan bele takılan kap.Kılıcımı kınından çıkardım.
KİRTİN:Kirin çok hali.Kalınlaşmış kir tabakası.Elleri kirtin bağlamış.
HELHEL:Tavuk ve civcivlere zarar veren alıcı kuş.(Kartal, şahin, atmaca..)
GAKLIK:Büyük taş ve kayaların üzerindeki tas ve tencere gibi içine yağmur suyu dolan oyuklar.Gaklıklardan kuş ve keklikler su içerdi.
GÖYNEK:Gömlek,içe giyilen uzun el dikimi atlet.




İNCEÖZ KÖYÜ YÖRESEL KONUŞMA ÖRNEKLERİ

BAYRAMINIZ GUTLU OLSUN
Ey gidi günner ey. İncöözün galabalık olduhu günner. Her evde dumanın tüttühü günner. Sıırın sıpanın sokaklardan oluk oluk akduhu günner. Her evden bi ses geldühü günner. Ayşamları ev önerinde cızım cızım ineklerin saalduhu günner. Davalların öönnerinde tekeler, çanlarını gaaşdata gaaşdata köye girdühü günner. Ayşamları gelmiyen sıılların aranduhu günner.  Köpeklerin havladuhu, sıılların böördüüü, horuzların öddühü günner.

Esginin adamları mı datlıydı? Bizler güccüüdük de günafınan eyice killenmedühümüzden mi? Esgiyi özleyyoruz? Gaylı sebebini eyi bilemeyüz emme esgiler başgaydın. Esgi Iramazannar başgaydın. Esgi bayramlar başgaydın.Esgilerde Osmannı gokusu, terbiyesi, asaleti ve insannıı varıdı. Datlı adamlarıdı esgiler.  Ebelerimiz tagga geyerdi. Yazma baalarıdı. Böyüklerinin elini öperdi. Ebebeler dedük o Osmannı terbiyeli edepli ebeler. Kendilerinden bi yaş böyük olana hörmette gusur etmezlerdi. Kendilerinden böyük erkeklerin yanında yaşmaklarını dakallarıdı.Seslerini alçaldula yavaş gonuşulardı. Şindi şindi bunun sebebini öreniyoruz. Ashabı kiram Efendilerimiz Peygamberimizin yanında seslerini alçaldula, gayet kibar ve saygulu olularmış. İşde ebe ve analarımızın bu hususiyeti İslamı terbiyelerindendi. Ashaba benzemek isdemelerindendi. Onnarda Osmannı gokusu, Onnarda İslam gokusu ve edebi onnarınan göçdüü giddi.  Bizler edep ve terbiye mahrumu olarak galagalduk. Ne böyüüe saygu va. Ne gücü mehremet ve sevgü va. Maazallah tek gutsalımız malınan zengünnünen öönmek olmuş.Neyse mübarek bayram günü derdimizi deşip keyfinizi gaçurmuyalım.  Sürçü lisanımızı, gusullarımızı hoşgörünüzle örtün. Eyi niyetimize baaşlan.

Bayram gelmeden neşesi ve heyecanı gelüdü . Angaradan gelen bayramlıklarla sevünülüdü. Arkadaşlık gurupları gurulu bayram pilannarı yapıludu. Arefe günü ikindi namazından sonra kürdoolarının evinin önde toplanıludu. Comaat halinde mezellie varuludu. Sıra söötlerin başında oturuludu. Hocanın tilaveti Guranından ve Yasini şerif okumasından sonra herkeş akraba mezelerine daaludu. Mezerdeliler sevündürülü ve peyder pey  köye dönülüdü. Köyümüzün tarihi çok esgi. Kirtinni ahladın yanındakı sarı çalılık de mezelik. Orada kimlerin yadduhu bilinmeyyoru.

 Bayram geycesi gözlere uyku gelmezdi. Böyükler erken gaklardı. Teheccütler gılınudu. O geyce herkeş banyo yapardı. Gözel geyceklerini geyerdi. Boy apdası ile bayram namazına gidilüdü. Zabah namazından sonra evlere gidilmezdi. Hoca vaaza başlardı. Vaaz ve nasihatınan imannar guvatlanudu.  Hoca efendiler coşar, galpler yımışar, gözlerden yaş gelüdü. Vaazın sonuna doru bayram namazı tarif edilüdü. Bayram namazları gılınu dokuz tekbir alınudu. Namaz bitince Hakkı dede, Aldede, İpraamaaa, Güllü Dede, Cemil Dede gibi yaşlılar başa geçer, yaş gıdemine göre bayramlaşma oludu.Kimse bi yaş böyüünün ööne geçmezdi.Terbiyesinden geçemezdi, utanudu. Bayramlaşmadan sonrabayram sergüsü serülü, para toplanudu. Toplanan para cami ve odıya harcanu, galanı da köyümüze Iramazannık gelen Gurs talebelerine baaşiş verülüdü.

 Namaz bitince evlere gelünü evdeki böyükler bayramlanu, elleri öpülü dovaları alınudu. Sonra hazıllanan zufralara oturulu ve nimeti ilahilerden gıdalanıludu. Yemekden sonra dova ve  şüküller edilüdü.  Peşinden yaşıt ve gafa dengi arkadaşlarınan bayramlaşma faslına geçilüdü. Sıraynan evler dolaşuludu. Böyüklerin elleri öpülü dovaları alınudu. Bazı evlerde çay gayfe ve yemek ikramı oludu. Arkadaş guruplarıynan geçürdühümüz hoş vakıtlar datlı bi anı olarak galdı hatıralarda.

   Bayramdan önce bazı evlerde pişmaniler çekilüdü. Şindiki bebeler ve gençler pişmani çekilmesini bilmezle.Pişmani usdaları terki dünya eylediler. Irahmetlik aldedenin omar,  gara Mısdafa, Köraların Osman, Hatıp osmanı, Gökdurmuş, Şah dayı gibi biçok zevat pişmani çekmeyi bilidü. Gurban bayramlarında gaburga yani eyee dolması, desdi kebabı yapıludu. Şindi de yapılu belki emme onlarca sene oldu köyde bayram nasip olmıyalı.

   Hazreti Omar Efendimize bi valisi gelmiş, alduhum para yetmeyyeru, mayışıma zam yapınız demiş. Hazreti Omar kaç lira alusun deyince faraza , yüz gayma alıyon demiş.  Hazreti Omar, seksen gayma al demiş. Bi gaç ay sonra sormuş. Nası seksen gayma yetiyor mu deyi. Vali efendim, esgisinden eyi emme tam yetmeyyoru demiş. Hazreti Omar Efendimiz yetmiş gayma al demiş. Bi gaç vakıt sonra tekrar sormuş. Nası yetiyor mu deyi. Vali , Efendin yetiyoru, hatta birazını da artırıyorun demiş. Hazreti Omar Efendimiz, O feraset sahibi, dini inceliklere vakıf Allah dosdu insan, “ Senin emeenin garşılııı yetmiş gayma. Haggın olan para helal ve bereketlüdür demiş. Şindi hangımız haggı, berekedi düşünüyoruz? Bünyeyi diniyemiz delük deşük olmuş. Çok  para alıyoruz emme bu paranın haggını veriyor muyuz, vermeyyorumuyuz? Malımız ve paramızdakı zekatdan, o Allah haggını fakıra fıkaraya emredilen yere vermekden gorkuyoruz. Hayırdan gorkuyoruz. Haramı helala garuşdurur olmuşuz. Onun içünde manevi bünyemiz bozulmuş. Helali isdiyecek gadana guvatımız galmamış. Haramdan gaçacak cesaretimiz galmamış. İslama hizmet eden atalarımız hörmetine bu bayram geyceleri hörmetine zatına taat ve gulluk gücü versin mevlam.. Bizi kendi halimize bırakmasın, hıfzu himayesinde daim gılsın. CÜMLETEN BAYRAMINIZ GUTLU OLSUN. ASLI BAYRAM OLAN CEMALİ İLAHİYİ SEYİR İLE HAKIYKI BAYRAM NASİP OLSUN..Hocca galın.
(Hatıpların Halliprehem)


 
CANIM OTUMUYA GİTMEK İSTEYYORU EMME.
Şu gurbetlik ne zorumuş.aalar..Çekmiyen bilmez. Bilemez.Bazen köyün kömedin bunnunda tütüyor.Aaah şindi köyde olsam..Irahmetlik babam saa olsa.Hatıp ebem Osman dedem saa olsa. Yassudan gelükene köyün ışıklarını deetlesek. Kimin ışıı yanar?Kimler oturu, kimler yatmış deyi.Gelükene ebeme uurasak. Datlı datlı gonussak. Aaah ne datlı gelüdü o laflar sohbetler. Oturukana babam ırahmetli, “gı ana yiyecek bişiyin va mı? Deridi. Ebem de va oolum. Çöreenen hoşaf va. Eylen guyyun geliyin de yin. Gı ana getü de yiyelim bi derdi Irahmetlik. Çörek bıçaanan dilinü, çete tasında hoşaf gelü, gaşua guvat besmele çekülüdü. Seyret gaşuk şakırtısını. Sodalı çöreenen hoşaf , bal baklava gibi gelüdü. Bu arada datlı sohbetler, gülüşmeler, gonuşmalar cannara can gatarıdı. Garınnar doyunca zobanın da ıccaklııynan bi aallık çökeridi. Göz gapakları aalaşmıya başlardı. Gözler yatakda oludu.

Bazı günner gomşulara otumuya giderdük. Esgilerin asaleti bambaşgaydı.Adama ayrı bi deyer verülerdi. Misafillere ne yidirüp içüreceklerini şaşırulardı.Otumuya erken gidilüse hemen bi hamur yunurulardı. Bannaklar, gıvırma çörekler, ebe çörekleri, halkalar,közgapannar yapıludu. Mis gibi gokarıdı. Bazen gavut gatuludu. Gavurgalar gavuruludu. Misir patladuludu. Gış geldi deyi her evde bahar, darçın gibi şeyler bulunudu. Bazı evlerde süt, sütlü gayfe ikram edilüdü. Sütlü gayfe löküs bişiyiydi. Pek bulunmazdı. Süt bulnudu da gayfe az bulunudu. Çöreklerin yanında hoşaf, ayran gibi tokmaklar bulunudu.
 
İkramların en gözeli ev zahibinin datlı diliydi. Esgiden minafukluk iki yüzlülük yapmacuk şeyler pek bilinmezdi.Ata ve dedelerimizden gelen bi Osmannı ahlak ve asaleti varıdın.İçden gelen duygular garşıdakına mutluluk ve huzur olarak tesir ederi. Datlı ve Allah Irzası için bi samimiyet oludu.

Aaah ah şindi İncöözde olsaydım. Nava o esgi huzuru, gokuları, manevi havayı doya doya çekeydim.Zabahınan tarhanayınan mıhlama yiseydim. Ebem keş gızardıvereydi. Süt içeydim. Tencirenin dibini gaşunan gazıyaydım da o süt dutmasını yiyeydim. Derelerin buz dutuşunu göreydim. Şallayuun akışını seyredeydim. Samallıkdan gegeynen ot çekeydim. Çakmakta geçileri otlıyaydım. Öküzleri sıılları garaguyudan suluyaydım. Eşşek ve sıılları tımar edeydim. Odun yaraydım. Odunnarı yerine çekeydim. Çıra dideydim. Garaguyudan içme suyu, çete guyularından güğümlerinen gullanma suyu çekeydim. Omar Irzasının evin erkasından, Ahmetlerin Hasanın evin yanından gayak gayaydım. Ellerim mosmor olaydı. Üşüyeydim de sümüüm akaydı. Abılamın naylun ayaggabılarını gizlice alıp gayak gayaydım. Köylülerin ünnemesini duyaydım. Köpek havlamalarını, horuz seslerini, avcıların erennerden tüfek seslerini duyaydım. Bütün bunnarı düşünükene böörüme dürtdüler. Ne uyuklan. Galk namazını gıl da yat deyi.. Öğrt.H.İ.Koçak



GÜREŞÇİLER GEÇERiDİ
Şindiki gençlere ve yeni yetmelere sorsan , güreş nedür deyi? Bilmezle. Hemen güreş siporu akıllarına gelü. Eccük esgiler bilü. Ufak yaşda olannaz bilmezle. Güreşin annamını, ne demek olduhunu..

Esgiden bazar günneri Beçenek bazarı oludun. Bu beçenek bazarına güreş bazarı dellerdi.Bazara gidecen mi? Demezle de , Güreşe gidecen mi? Dellerdi. Güreşe giddim. Güreş bolluudu. Güreşde fianı gördüm. Eşşekcinin Ismayıldan et aldım. Demürcü dursuna palta, gazma yapdıdum.Çerçi Nazim’den şunu aldım. Güreşde filan köyden filanı gördüm dellerdi. Hafdalık evsükler güreşden alınudu. Tıraşlar güreşde olunu du. Beçenekli Nebi eyi saç tıraşı yapardın. İraduyucu Mısdafa bozuk iraduyuları tamir
ederidin.Biçok pırtıcı gelüdü güreşe. Zepzecisinden dut da nasdikcisine, çerçisiden dut da gasabına gadana herkeş gelü ekmeeni arardı.Hayvan bazalları çok hareketli geçerdi. Satılacak dana, bıza, at, eşşek, goyun, geçi.. hepisi beçenek bazarında nasip arardı. Gomşu köylere habeller bazardan salunudu. O köylülerinen habar yollanudu. Esgiden bi telefun mu vardı? Hep ısmarıçınan oludu işler.

Güreşe gidemiyenner, giden gomşulara ısmarıç ısmallarıdın. Ismarıçın şindiki sipariş olduhunu bilmecek gadana cahil devülüz. Veyahutda köy kültüründen mahrum devülüz heral. Eccük terbiyesüzlük olacak emme köyden geçen başka köyün güreşcilerinden “yol payı” deyi bişiyiler isderdük. Onnar da iki şeker atıverüdü de sevünüdük. Emme yol payı isdemek pek ayıbımış, sonra öörendük. Yol kesme, eşgiyalık gibi bişiyi yani.
Esgiden bi poşet mi vardın. Güreşe ısmallanan piricin, şekerin, kumpirin, püsgüüdün ayrı ayrı torbaları oludun. Bu torbalar heybiye girerdi. Heybe de eşşek , gatır veyahut atın sırtına ardıludu. Güreşciler eşşeklerine atlarına biner giderdi.

Babam doymuşda imamlık yapdıhundan doymuşlular bizim evöönden geçerkene baarıdun. Hocaaa, hatıbebeeee…, hatıbosmanı..deyi. Tanıduklarına, gördüklerine baarularıdın.Hey gidi atmışlı , yetmişli seneler hey..O seneler çıtlaklı galem pek löküsüdü. Şindiki tükenmez çıtçıtlılar.Dedeme her bazara gidişinde “Dedeeee..çıtlaklı galem getü…derdim. Dedem de “ olu oolum “ derdi. Hep unududu. Bi tüllü getümezdi.

Haa aklımdaykana söyleyyin, güreş bazarı önceden Beçeneen Hocalar mahallesine, çayın kenarındakı çayıllıa durumuş. Bazar orda olumuş. Ata siporumuz güreş olduhundan bazara gelen yiitler kendi aralarında çayıllıkda güreş dutarmış. Her bazar güreş dutulumuş. Osmannı devründe. Taha sonraları da. Bundan dolayı güreş bazarı demişle. Bundan dolayı güreş bazarın ööne geçmiş. Güreş bazarı denür olmuş. Hem bazar işi görülü hem de güreş edilümüş. Güreş bazarı adı buradan gelmiş. Bazar günü güreş bazarı ( Beçenek bazarı), Sali günü Bökeler bazarı, Perşembe günü Çeltükçü bazarı, Cuma günü de Şıhlar ( Çamlıdere) bazarıydı. Çamlıderiye esgiden “Şıhlar” dellerdi.  Başga bi “İncöözce”de buluşmak dileeyle hoccagalın..Müzmin İncööz Hasdası Halliprehem Hoca.


AH İNCÖÖZ ÖZLEYYORUZ SENİ
Erennerine dumannar çöken İncööz, Sadıklarda ikindiden sonra cıvıl cıvıl serçeler uçuşan İncööz, Öyleden sonra puful puful esenneri esen İncööz özledim seni.

Evlerin ibüünde hacımuratların tüneyişini özledim. Gazancı yerinden güreşcilerin geçişini özledim. Havalarında helhellerin süzülüşünü özledim. Güllülerin gara köpee, Kötü Memetlerin gulaksuz eşşe, Deliarif dayının tolanın ipe furu gibi yapıp ta furmayışını özledim. Seyit dayının aazında cuvaraynan gonak yemee getürüşünü özledim.

Mırışın Memedin Hacımemetlerde kibar kibar gezişini özledim. Gadı Genninin İpraamalrın evöönde oturuşunu bebiye belie müdahelesini özledim. Çapar Ayşa halamın evöönerinde dolaşışını özledim. Acabana gine bacaların tüter mi? Dumannarın havalara çıkar mı? Köpeklerin saadan soldan havlar mı? Horuzların melekleri görünce gene ordan ordan öter mi? İhdiyalların öösüre öösüre camiye gider mi? Cami önünde zambakların güllerin gene açar mı? Hacımemetlerde dolmuşlar sanduk bıraku mu?
 

Mısa Dayının Mısdafanın Üseyin eyi top oynardı. Eyi çalım atardı. Üseyin Özdovan da eyi top oynardı. Bal Ahmet köpekden gorkmazdı. Bi gün Mıgdalların paniyi bi çufala gomuş evin içine çokageldiydi. Pani çufalda zıyık zıyık ederdi. Biz gorkudan yanna yanaşamazduk, o paniyi dutar çufala goyardı. Şükrü ööretmen ırahmetlik çaluşgan olmamızı isteridin.Gurup çalışmasına sevkederidin milleti. Çaluşula mı, çaluşmazla mı deyi gizli gizli gonturul ederidi. Çok gorkaruduk. Hiç merhemet etmez ellerimizi çıbardudu.

Gomşular odada toplanu meşe  bıdamayı gonuşudu.Bekci tellal eder herkeş hazıllanu ve meşe bıdamıya gidilüdü. Meşe odunu pek dayanuklu oludu.Budama bitince öbek öbek yapılu ve ok ayıludu. Ok atma gura çekmenin diyer adıydı. Guradan sonra herkeş odunnarını daşıma derdine düşerdi. Becerebilen arabayınan , olmıyan eşşenen odununu çekeridi.Ev ööne gelenmeşeler kıyılu odunnarı irili ufaklı ayırıludu.Minasip yellere yııludu.

Mevsim sonbahar olunca bekmez gaynatma ve bulgur gaynatmalar akla gelü.Tarhana yapılmalar akla gelü.Çavuşlar, Aldedeler, Hatıplar, Gökdurmuşlar,Bekirusdalar bekmez gaynadudu. Bekmes usdası Garamısdafa , Aldedenin Omar ve Hatıbosmanıydı. Bekmeze bide bekmez topraa gatıludu. Bekmez topraa her yerde olmaz bazı yellerde bulunu getürülüdü.


Gurbet ellerde özlerüz İncöözü. Hasretiynen yanaruz. Gomşuları özlerüz. Emme duydum kine esgi İncööz yoomuş. Gomşular ziyaret edilmezimiş. Ayşamları otumuya gidilmezimiş. Camide namaz safı dolmazımış.Düşen olunca ciyeller yanmazımış. Elinden dutan olmazımış. Akraba akrabayı arayıp sormazımış. Gomşu gomşunun derdine yanmazımış.
 Dovamız odurkuna dönelim asıla. Merhemetsüz olmıyalım asla.


GİNE GIŞ GELİYORU
Hiç aklımdan çıkmaz şu köyüm.
Ulan fıkara köyünde evin yook kümesin yok. Ne düşünüp durun derün bazen. Emme gel aanat. İkide bi hayal ederün navarısa? Güccüklüümden başlar bi hayal şeridi geçer duru.

Ufaakana babam gil talla biçmiye gideridin de biz evde galuduk. Uyanınca yisinle deyi püsküüt gollarıdı. Uyanınca yirdük. Evönnerinde oynarduk. Tallalar biçilüde otlar gelincene de samallıkdan atlama başlardı. Bazı samallıklar atlamıya minasibidi. Böyükler de gızmazla ses etmezlerdi. Bebeler oynayınca çakdumadan samallıı depmiş çiynemiş olulardı. Ölöözü harmannarı pek neşeli oludu. Düvene binmeyi pek severidük. Tozlu düvende döner duruduk.

Böyüklerin öküz idaresi pek hoşumuza giderdi. Öküz saa gel, öküz sola gel demeleri pek neşeli oludu. Öküzler deneli yere gelince burunnarını baturu dene yirdi. Her dönüşde aynı yere burun sokallardı. Böyüklerin düven sürmesi çok tıkkatlı oludu. Gözleri ezilmemiş gaba yellerde oludu. Aynı zamanda öküzün guyruunu da gözlelleridi. Öküz guyruunu galdurunca böyük çişi demekdi. Düvenin ööndeki öküz boklaasını dutalla öküzün böyük çişiniçişledülerdi. Çişin harmana düşmemesi ilazımıdı. O denelerden ekmek, bulgur yapıludu. Gerçi buydaylar yıkanuda deyirmene götürülüdü.


Harman zamanı böyüklerin davranışlarına heveslenüdük. Şükrü Mısa Irahmetlik, Hasan Çavuşun Üseyin Irahmetlik, Hatıbosmanı, Kör Mahmudun Kemal ,Hacı Meemedin Ismayıl, Kötü Meemet gibiler imüklerine çevre baalallarıdı. Harman tozları gödennerine gitmesin deyi. Öylenneri evden ekmek gelüdü. Ekmek yimiye oturan, edirafa zufruya buyurun deyi baarudu. Yemek yimiye davet ederdi gomşuları. Biribillerineaga, abıca, cice, abıla gibi nezaketinen gonuşullarıdı.

Harman zamanı olsa bilenesaamcılar gater gater gideridi. Öylenneri davalları saalla gelüleridi. Köydemek bereket demeedi. Garın garın inek yaaları usdunnarda asılı oludu.Boşalmış aada gutuları yaanan dolardı.Gışın hamurlara ekmiye keşler guruduludu.Gıdımana ahlada gidilü ahlat hoşafları kesilü veguruduludu.

Gışın yinsin deyi.Bulgullar gaynadulu, göceler bulgullar yapıludu. Ödüc ödüc dibekler döölüdü.Herkeş birbirine ödüç dibek dööveridü. Goca garıların dibek başında otumasıdibek ölçermesi pek datlı oludu. Dibek tokmaanı taakıp edellerdi. Yoosa tokmak ellerine eniverüdü. Bizim yöremizde tokmaklar daşdan oludu. Bazı yörelerdedibekler aaçdan yapılu ve hafif olu. Bizim tokmaklar daşdan olu ve pek aar olu.Beşaltı ogga belkide taha fazla aar oludu.Harmandan galkılmıya güzdengalkma denüdü. Güzden galkduk.
Hacıgiller de güzden galkmış.

En çok harman hacıgilin oludu. Onnargalkınca köyde harman galmazıdı. Gadunnarı geycek yıkama telaşesi aludu.Beçenek çayına,Doymuş çayına geycek yıkamıya gidilü ve harman tozundan temüzlenülüdü. Yenigeycekler geyilüdü. Evin böyüklerini deyirmen telaşesi aludu. Unnar üüdülü vehamballara gonudu. Arkasından arabalara küpre taataları dakulu ve küpre atımıbaşlardı.

Tallalara gara gara öbek öbek küpreler atıludu.Gır bosdannarı bozulu gavungarpuz çovaludu. Kelek turşuları, kelem turşuları küp küp yapıludu. Kumpirlerdamlara guyulanudu. Gabaklar ıccak olup donmasın deyi damların hatıllarınadizilüdü. Analarımız nenelerimiz ara sıra getürüle bişirüleridi. Fasla faslagabak yirdük. Pek datlı olurdu. O zamannar gabaklara şeker neyi atılmazdı.Gabaklar şeker gibi oludu. Bazı gara gabaklar bal gabaklarından taha datlı oludu.

Baa olannar bi hafta gadana bekmez gaynadudu. Baalar bıdanukan kesdükleri çubuklar bükülü, gurudulu ve bekmez bişümede yakacak olarak gullanıludu. Çubukların eccüüde eve getürülü ve gışın yakıludu. Gışa yakın mıgdar işletmeden ihtiyaç aludu. Orman işletmesi On ombeş gün gışlık odun hazıllamıya izin verüdü. Odunnar hazıllanu ve çekilme telaşesi başlardı. Odunnar önceleri öküz arabasıynan sonraları gaymunnan çekülüdü.

Evlerimiz muhkem devüdü. Evin köşesinde gocaman bi baca bulunudu. Ordan horul horul sook gelüdü. Bazen bacadan evin içine gar da giredi. Güccüklüümüzde evlerde zoba yoodu. Zoba atmışlı senelerde icat oldu. Sonradan Omar Irzası yaa tenikelerinden berçinnen bükmeynen zoba yapar oldu. Esgiden bi de mangal varmış. Bizde bi mangal varıdı emme pek gullanmazduk. Ara sıra gullanuduk. 

Gış gelükene köyün havasıayrı bi deyüşük oludu. Davallar eve gelüdü. Yazın dışarda yatardı. Yani daalarda yatardı. Çobannar da daalarda davarın yanında yatardı. Gış yaklaşınca davallar eve gelüdü. Davallar köyün deyüşük cihetlerinden köye giredi. En öndekilli goca tekeler oludu. Teke teke gokallardı. Öööne geleni gakallardı. Millet tekeden gorkardı. Gakıverecek deyi. Hırı hatası olmazdı tekelerin. Öööne geleni gakallardı. Davallar salaklara gonu gapıları örtülü tırkazları sürülüdü. O  ayşam yemeklerinin dadına doyulmazdı. Arın teri helal lokmalar pek datlı oludu. Şindi yidüklerimizin içinde ne va, haram mı helal mı belli devü.

Yafudiler her şeye haram garuşdudula. Bebelerin yidühü celibonlar o yımışak celler hep domuz yaaymış. Sabunnarda bile domuz yaa varmış. Yahudiler hacı hoca adını çok gullanularmış Müslümannarı gandumak içün. Bizlerin yidihüne haram garışmasa bizçok daha datlı olluz. Zekatımızı tam verrüz. Merhemetli olluz. Emme bitaraflardan haram garışıyor ki insaniyetimiz azaldı. Ahlaka, terbiyeye devüde mala mülke raabet edilü oldu.

Herkeş haddini bilse zekatını verse fıkara galmaz. Hırsuzluk arsuzluk olmaz. Bi saygı sevgü olu emme gel de aanat. Yahudiler yidihü çanaa pislemiş töremize, insannıımıza kirpit suyu dökmüşle..Bizi bozmuşla… Halen de dünyada müslüman gırdumakla meşguller. Nerde bi gan va mutlaka yafudi banna va.

 Eeey Alemlerin Rabbı atalarımıza dinine hizmet lutfettin. Dinine hizmet ettiği için yükselttin. Bizim de çilemizi doldur da Ümmeti Muhammedi yahudi ve hıristiyana gevdirme, ezdirme. Bizi tekrar atalarımız Osmanlılar gibi İzzetli ve katında makbul dünyada azizi kıl. Ümmeti Muhammedin evladını hidayet nurun etrafında toplayıp birleştiriver. Dünya üzerindeki mazlumları Osmanlı evlatlarının kanadı altında muhafaza buyur… Sen dilediğini hakir dilediğini aziz kılarsın. Bizleri izzetine ikramına, nusretine,himayene layık kıl.


DAVŞAN DAĞA KÜSMÜŞ DAĞIN HABARI OLMAMIŞ

 Dilberinen aynı köydenidük. Aynı mahallenin bebeleriydük. Evönnerinde, harmannarda oyun oynarıduk. Pek hanım bi gızıdın. Aazı va dili yokudun. Anasının peşinde gezer dururdun. Bende anamın fisdanından dutar hiç yanından ayrılmazıdım.Analarımız garaguyudan gelükene biz de biribirimizi görürüdük. Al al yüzleri, gözel gamzesi, gara gaşları pek gözelidin. Ara sıra gülümsemesi pek hoşuma gideridin. Bakdukca bakasım gelüdün ömrü uzun olup yirmi bebesi olaccaya.

Ufaklıkda hoşuma gitmiş bu dilber gız. Böyüdükce  benim içimdeki hataş da böyüdü. Gel gör kine ocaana buyday yaaccanın bundan hiç habarı yoodu elleeem. Hiç mi hiç pas vermezidi. Ben de kendi kendime, bunun eresmiliği bilene nagada gözel deyi kendimi avududum. Anamızın peşinde gezerkene hep görüdüm Dilber'i, hep de içim cızırdarıdın. Aşk dedükleri meret bumuydu acabana?
 
Zamannar geçdi, biz böyüdük, Dilberde böyüdü. Böyüdükcede gözelleşti. Peri gızı gibi oldu. Taha bi hanimleşti.Taha bi gözelleşdi. Herkeş Dilberi görüncene bakası gelidün. Dilber gibi pekçok gız varıdın köyümüzde emme nedenise ben ona yakdım abayı. Sonradan örendimiki pek çok zavallı abayı yakmış benim gibi.


Bigün Çamyanında çit sürüyoruduk. Ben öküz ööne düşüyorudum. Anam da kök söküyorudun, çalı ayıtlayıyorudun. Bide bakdımkine, Dilberde garşıda babasıynan çit sürmez mi? Amanin ne gözellik, ne alımlılık? Aklım başımdan giddi. Başım dönmiye başladı. Gözüm devamlı ondaydı. Ona bakacan deyi öküzüzn öönden çızgısını yaanış götürüyorudum. Babam" ööne baksana la deyi azallayıyorudu. 

Gözümü körolaccanın gızından ayıramayyordum. Öküz çızgıyı yannış gitmiş.Çekelü deyne sırtıma çaat edince aklım başıma geldi.Bakdımıdı babam zabanı bırakmış yanıma geldi. Gıçıma öyle bi depdikin gözlerim faldaşı gibi açıldı. Ne salak gibi saa sola bakıp durun ulan dedi. Nava o garşılarda da aval aval bakan oolum dedi. İçimden yafu baba sen hiç aşık olmadınmı deyecek oldum, dooru gitsene ooluuum deyi baarmasından sıçıradım. İçimde Dilberin hatırı beni cızır cızır yakıyorudu. Neriye giddihümü, neriye basdıhumu bilemeyyordum.
 

Bigün gine eşşenen topracılıın üsdünden eve geliyorudum. Dilber de anasıynan toprak eleyyoru. Gözümü bitüllü ayıramadım. Kesek ezmesi, toprak elemesi ayrı bi cilveliydin. Anasına , "Buyur ana, tabi ana, hemen ana" gibi datlı dilli davranması da pek hoşuma gidiyorudun. İşde tam anama gelin olacak gız bu deyi aklımdan geçürükene eşşeen üsdünden dengemi gaybeddim.

Patatis çuvalı gibi aşşa yuvallandım. Tikennerin içine garışıgaldım. Sarı çalıların arasından zorunan dooruldum. Üsdümü çırpdım. Acabana Dilbergil gördümüyküne deyi göz ucuynan bi bakdım. Görmemişle. Görsele hemen yardım etmiye goşalla. Şindi Allahı va insaniyetli gadunnar. Kötülük, fitnelik, fesatlık düşünmezle. Susayı geçipde İpeşlerin tallıya dooru varınca golumun acısından duramadım. Goyverdim aalamayı. Eve gadana aaladım. Irahmetlik anam, nooldu ölen? Gocaman herif eşşekden düşer mi? Deyi bi sürü azalladı.


Bigün ölöözünden baaçe beklemeden geliyorudum.Bunarın başında Dilber varıdın. Eşşe olukdan suladım. Utancımdan Dilbere pek bakamadım.  Gı seni pek hazediyom diyecek oldum olmadı. Yutgundum,düşündüm bi tüllü deyemedim. Göz ucuynan bibakdım şüyle. Zelvi gibi. Gözüme peri gızı gibi göründü. Emme, babam "Nemehremlere bikereden başka bakılmaz, haram olu" deridin.Sakın ha ökzün tirene bakduhu gibi bakma deridin. Ben de Allahdan gorkuma hiç bi zaman bikereden başga nemehreme bakman halen şu yaşıma geldim geleli.


 Bigün davar çöneliinden geldim. Ayşama gadana çoban Muhiddin Dayı'ya yardım eddim. Oruya goş, buruya goş pek yoruldum. Hoşaf gibi oldum. Ocakbaşına oturduydum az uyku çökdü. Anam güümlerinen garaguyudan geldi. Halama " Duydun mu gı, Dilberi Üsdüaçuk Köyden Duralinin Mısıya vermişle "dedi. Halam da " şu sümüklü Mısıya mı? dedi. Anam da ha ha ona dedi. Bi hoş olmuşun. Aval aval bakmıya başladım. Gaz lambasının ışıında benim betimi benizimi gören yok. İçime bi hataş düşdü.

Falcı Ebenin donyasının ocakda erüdühü gibi erimiye başladım. Garipledim. Tomsudum oturdum. Derken zufra guruldu. Otuduk emme canım hiçbişiyi çekmedi. Ebem ırahmetli bu oolanda bişiyi va. Acabana ne ola dedi. Dedem de gaylı bunların deli zamanı olu büyle şeyler dedi. Anama derdimi bi döküyün dedim dökemedim. İçime addukca addım. Günden güne cızır cızır eridim. Bi iyne bi iplik galdım. 100 kiloya gadana düşdüm. Şekil "a" da görüldühü gibi.
 

Gaylı böyümüşdüm.Gurbete çalışmıya gideridim. Bayramın birinde hazıllımı yapdım.Köye geldim. Bayramı yapıp gine çalışmıya gideceedim.Meerseme bayram ertesi Dilberin düünü varımış. Keşge gelmiyeydim , dilberin ak gelinnik içinde ellerin olduhunu görmüyeydim dedim. Büyle üzülürkene babam ırahmetli vaziyeti sezmiş heral ki beni çaardı.


Bana bak oolum dedi.Evde Dilber lafı geçince sen bi hoş oluyon. La yoksa aranızda bişiyi mi va? Dooru söyle la eşşoleşşek dedi. Utancımdan gulaklarıma gadana gızardım bişiyi deyemedim. Babamın aazı baazen pek harabat oludun emme gene de Osmannıydın.Sadece biz devü mahallenin bütün bebeleri gorkar ve çekünüdü. Hatamızı bulunca gulaklarımızı pis gıvradudu.

Gulak sankı bizim devüde bi başgasının oludu. Bana bak dedi" O aşık olma şeyi nefis ve şeytandandur. Gafaya dagma. Gader ve yazı neyse o tecelli eder" dedi. "Nikah önce meleküt aleminde gıyılu, soona dünyada sebepler halkolu" deyince eccük kendime geldim. Gader neyse o olu dedim. "La havle vela guvvete illa billahil aliyyil azim" dovasına devam etmiye başladım. Bu dova peygamberimizin dovasıydı. Sıkıntı kederimin çoo giddi.
 
Dilber al duvaklarınan gelin olacadın gaylı. Düünner köyde esgiden uzun süreridin. Bi gün az hasdaydım. Evde durukan gapı tıkladıldı. Anam ebem neyi kimse yoodun. Gapıyı açdım.Bi bakdımıdın gelen dünyalar gözeli Dilber. Yüzüne melül melül bakagalmuşun. Dilber, anangil nerede dedi? Ben de bilmenkine ben az ırahatsuzun dedim.Dilber içeri girdi.Benim gözlerime baka baka ;

-Bilal bana eyi bak. Beni eyi diyne dedi.Yılardır bana dünürcü göndermeni bekledim. Sen daş mısın a Bilal? Dedi.Ben bi hoş olmuşun. Dilber dedim . Gaylı iş işden geçdi. Sen var git üsdaçuk köye. Mısa yınan mesut ol dedim. Dilber sicim gibi aaladı. Aaah Bilal ben sana nası aşıkdım. Kör Bilal dedi.Ölen Bilal gel beni gaçur, dedi. Babam beni öldürü deyi gorkdum.

Babam, dine, töreye uymayan hiçbişiyi yi seemezidin. Onun içün babamdan pek gorkardım.Benim çaresiz bakşımdan vaziyeti annıyan Dilber boynunu büküp evlerine dooru yavaş yavaş yola goyuldu. Dilberi Allah Mısıya baaşlasın. Allı duvaklı gelin oldu. Gelinalcılar erenneri aşdııı giddi. Dünyalar gözeli Dilber ellerin oldu.


 Aradan üç sene geçmişdi. Gışın köye geldiydim.Anam sıılları bi sula gel Bilaaal dedi. Sııları damdan çıkardım. Önüme gaddım. Garguyuya vardım. Sııları sularkana bi bagdım bi dünya gözeli geldi. Elinde güümleriynen.Az Dilber'e benzer gibi. Yan gözünen bikere bakdım amanın  bu Dilber. Eyicene bakdım kine haggaten Dilber. Dilbeeer dedim. O da edirafa bi bagdı kimse yok , ölen Bilal dedi. Dilber sen naaran buralarda dedim.A Bilal, benim Mısa hasdalandı vefat etti. Ben bi senedür köydeyim dedi.

Duymadın mı, a kör, sağır Bilal dedi. Ben de , duymadım gıı dedim. Dilber," bak Bilal, sen taa evlenmemişsin. Ben eyi ekmek yaparun, el bi inee bakar ben üç inee bakarım. Ben üç kişilik çaluşurum. Pek hamaratunben .İşte böyle Bilal. Sen düşün daşın gene beni al"dedi. Ben de pek duygulandım. Hemen eve goşdum. Ana ana dedim. Naap yap bana Dilberi alıve dedim. Anam babamınan gonuşdu. İşe minasip bagdıla. Yazı gaderimiş. İşde o günden beri Dilberinen mesut mu mesut bi yaşantımız va. Bizim bu aşk hikayemiz gibi neler vadur incöözde . Emme millet utanuda aanadı vermezle...

(Bu hikaye eskileri hatırlatmak gayesiyle yazılmıştır.Tamamen hayal ürünüdür.H.İbrahim Koçak


İNCÖÖZDE DÜÜNNER Bİ BAŞGA OLUDUN

Birileri  sordula, esgiden düünner nası oludun deyi. Benim de pek keyfim yok emme ginede aklımda galanı aanadıyındedim. Esgiden bi saflık, temüzlük varıdın. Bi saygu, sevgüvarıdın. Herşey datlıydın. Düünneri  dennekleri göönümüzdeyaşaruduk incöözde. Pek datlı geçeridin düün eylenceleri..
YÖRESEL KIYAFET

Düün günner öncesinden tellal edülüdü. Tam bi hafta süreridin.Güreş ertesi günü davulcular gelüdün. Kötodadan davul sesiyayımlıya başlarıdı. Davulcu ve zunnacılar kötü odada galulardı.Düün sahibi onara bakarıdı.Hergün oolanevinin önde odun yarma fasılı oludun.Akşam sinsinine odun yarıludun. Evdebişecek yemee odun yarıludun. Goca goca çotuklar yarıldu.İki yiit garşı garşıya geçerdi. Ortadaki goca çotua garşılıklı paltalarla vurula ve önce ikiye sonracuma dörde, altıya bölelleridi. Odun yarma bitince davulcular bide fasıl yapallarıdı.

Yatsu namazından çıkannar sinsin yerine gideridin. Cemaat halinde. Sinsin yerinin edirafına oturacak aaçlar uzadıludu. Ehtiyallar ve yaşa göre önce böyükler aaçlara oturudun. Gençler ayakda durudun.Sinsin hataşının edirafı halka gibi çevrülüdü. Önce biri sinsini başladudu. Hataşıne 
dirafında dönmiye başlardı.Goşmasına gövenen biri onun anacından gelü ve govalardı. Duta bilüse sırtına tokat vurudu.Bu sefer govalayan dönmüye başlarıdın.


 Bazı geceler gomşu köy deligannıları sinsine gelüdü.Habaralan davulcular onarı yolda garşılar ve getürüdü ve bahşşini alıdu. Misafiller silah atarak biz geliyoz delleridi. Komşu köylülergelü sinsine gatulu düne renk gatallarıdı. Şeref verüleridi. Bazıgünner bu misafiller köy odasnda zabahlallar ve oyun eylence yapallarıdı. Düünde zabahlara gadana süren bi coşgu ve eylenceoludun. Düün evinden bu msafillere yemek çıkarıdı.

Oolana Perşembe günü ayşam köy odasında gına yakuludu. Gınadan sonra dosdos eşliğinde gız evine hedie ve gına gideridin. Gasnak tezene çıralar çakulu, uzun bi sopıyageçürülü ve çıralar yakuludu.Gece garannuunda edirafı ışıtudu.Bu ışık eşlinde dosdoooos diye baara baara gız evinehediye ve gına götürülüdü. Soona d sinsin yerine gidilüdü. Gız evinde de gadunnarın eylencesi oludun. Seyrek Ebe, Yeşil Ebe, Mısa Ebe, Asiye Ebe, Hatıp Ebe, Emet Nene gadunnarındefcsiydi. Def bazen de bir tepsi oludun. Çalınan oyun havalarıve türküyle genç gızlar oynarıdın. Bazen de gaşuunan oynallarıdın.Bekar oolnnarda gaçamak yapar gızları gizlice seyredellerdin. Bazı ilanı aşklar böylece hataşlanudu.
Cuma günü güyee geydürülüdü. Yanında saaducu da geydürülüdü. Daamada hediye ve bahşişler verilüdü. Cuma günü çeyiz sergisi de oludu. Gelinin elişi ve çeyizleri sergilenüdü. Öyleden sonra da gelinalınudu. Gelinin çeyizleri olan evine daşınıdu.Gelin başga köydengeleceese güye boyundan bi gün sonra gelin almıya gidilüdü. Gelinner önceleri atınan alınudu.

Sonraları cipinen alınu oldu.Tahasonralarıda löküs arabalarınan gelin alınu oldu. Gelin camiyi dolaşu dindar olması isdenü, mezellii dolaşu arabaveya atınan ahreti unutmasın deyi. Cami ve mezellii dolaşdırulan gelin olan evine getürülüdü.Gelin atdan enmeden dova edilü,para ve şeker saçıludu. Damat yatsu namazına gelü, namazdansonra nikahı gıyılu ve gençlerin alkış veyumruklarıynan gerdeğe sokuludu.

Gelin ve damat zabah namazından önce galkalla, namazlarını gılalla ve el öpmiye çıkallarıdı. Akrabalarına hediyeler dürülükler götürüle, evde bebek dahil herkeşin ellerini öpelleridin. Evinreisinden bahşişler alulardı. Gelin elimizi öpünce elimiz aardı, aklaşdı deyi sevünüdük. Gelinner yıllarca ganyana, gaynata,böyükler yanında sesli gonuşamaz, anca duyacaa gadanafısıltıyınan gonuşudu. Bu edep ve kiballık sayuludun. Gelinner 
ganyana olanadak büyle böyüklerine saygılı olulardı.

Şindi gelenek göreneemiz zayıfladı. Edep ve haya zayıfladı.Hatta yok oldu. Esgi dat duz galmadı. Böyük güccük ,saygı sevgü galmadı. Allahımız asaletimizi , dinimizi, töremizigaybeddürmesin. Sevgülü Peygamberimiz “Haya(lı, edepli olmak) imandandır” buyurmuşlardır.( H.İbrahim Koçak)


BİR AKŞAM SOKAĞI (Akşam Misafirliği)   
       
İnceöz'ün kışı da pek güzel olur. Havalar soğur, ortalık buz
tutar ama, sıcak sohbetler, tatlı muhabbetler bu soğuğu unutturur. Akşam sokağa gitmelerin tadınadoyulmaz. Sıcak sobalar yanar, kavurgalar kavrulur, sobanın üzerinde çaylar demlenir.Tadına doyulmaz bu akşamların.Ortalık soğuyunca sobaya odun atılır. Tadına doyulmazdı akşam gezmelerinin..

Yine böyle bir akşamdı. Çok kar yağmıştı. Gündüz akşama kadar çocuklar 
kızak kaymıştı. Bazı yerlerdeki buz parıl parıl parlıyordu. Bir metreye yakın kar vardı. Sokak araları çiğnenmiş fakat kenarlardaki kar yığınlarının üzerinde iz yoktu. Bazı yerlerde dedi, köpek, ve tavuk izleri güzel 
bir görüntü veriyordu. Ama buz gibi ayaz vardı.Ay ışığından ve kar beyazlığından ortalık gündüz günü gibiydi. Yürürken ağzımızdan çıkan nefesimiz sigara içer gibi bir görüntü veriyordu. Kış geceleri uzundu. Şimdiki gibi radyo,tv gibi eğlenceler yoktu.

Akşam oturmaları, sohbetler, muhabbetler, masal anlatmaları,bilmece sorma vardı. Annelerimiz, hemen hemen her akşam hamur yoğurur, birşeyler pişirirdi.Kimyevi gübresiz olan o zamanın unlarından yapılan ekmek veçörekler mis gibi kokardı.Yine böyle bir akşamdı.İşler birmişti. Sığırlar sulanmış, afurlarına zahraları verilmişti.Tavuklar yemlenmiş, dama tünetilmişti. Kışın kümesler çok soğuk olduğundan ve tiki korkusundan tavuklar dama tünetilirdi.

Köpeklerin yalı verilmişti. Odunlar yarılmış, çekilmiş ocakbaşına yığılmıştı. Karakuyudan içme ve kullanma suları getirilmiş, kaplar donupta yarılmasın diye sular soba yanan odaya konmuştu. Soba kazanında ve ocakbaşındasıcak küle sürülmüş ibrikte devamlı sıcak su bulunurdu. O zamanın şofben ve termosifonları bunlardı. Köyde işler bitince herkeste bir mutluluk olurdu. Ebemiz, dedemiz tekmil alırdı. 

Tavukları koydunuz mu? Köpeğe yal verdiniz mi? Odunu çektiniz mi ? diye.. İşler tamam ve büyüklerin istediği gibi olduysa , ayrı bir huzurla  oturulurdu akşam yemeğine. İşler tutulmuş ve iştahla sofraya otumuştuk. Mis gibi tarhana karavanasının buharı tütüyordu.  Gakırdak kıyımaları bu güzelim çorbada yüzüyordu. İştahla tarhaalar içildi. Arkasından soğanlı,tereyağlı muhlama geldi. Mübareğin kokusu doyuruyordu insanı. Muhlamadan sonra güzelim yoğurt yendi. Üzerine pemez banıldı. 

Pekmezin bir sahanı hemen bitti. Küpten bir sahan pekmez  daha kondu. Neredeyse o sahan da bitti. Elhamdülillah dendi. Yemek duası  yapıldı. Allahımıza şükürler edilerek sofradan kalkıldı. Ebem rahmetli, "herkes ellerini, ağzını yıkasın" dedi. Yoksa bet bereket olmaz haa.. diye uyardı.Herkes ellerini, ağzını, dişlerini yıkadı. Sobanın etrafına, kaba minderlere oturuldu. Sıcakta tatlı bir rehavet çöktü.Anamla ebem, " bebeler haydi Eresüllere gideceğiz oturmaya" dedi.

Sevinçten uça yazdık. Hemen toplandık. Hazırlandık, kocaharmana
çıktık. Hava buz gibiydi.Karların üstünde gıcırdaya gıcırdaya yürümek pek hoştu.Resüllerin evin önüne geldik. Merdiveni çıktık. Kapı kilitli değildi.
İçeriden bir gürültü, bir hareket, geldiğimizi bile duymadılar. Anam rahmetli içeri girince Resül dayının hanımı Kezban nene pek sevindi.

Anama,yüzünde güller açarak, "gı elti hoşgeldin, ne eyi eddiniz gı" dedi. Pek sevindi.Ekmek pişiriyordu amayine kalktı, anamla iki üç kere kucaklaştı. Sanki yıllardır birbirini görmemiş gibi.Sonra oturdu ekmek pişirmeye devam etti. Anam da yanına oturdu. Dört şişli çorabını örmeye ve Kezban Nene ile 
sohbet etmeye başladı. Bazen onların sohbetlerini dinler ve aralarındakı samimiyet ve tatlılığa hayran hayran bakardık. Ayşe abla ve rahmetli Emine abla bize oyun kurardı. Kemal, Alirıza, zülfüye ve biz onların yönetiminde oynardık.

Bazen de beraber dersler yapılırdı. Biz oyuna dalınca analarımız da ekmeğin ardından bannak, külçöreği, halka,  söbe pişirirlerdi. Bunlardan bize ikram ederlerdi.Bannak ve söbe nin yanında çay, ayran, 
hoşaf ve pestil ezmesi gibi katıklar olurdu. Halen unutamadığımız 
bir lezzet ve tad ile bunları yerdik. Kendi kendimize yeni oyunlar kurardık.

Yaptığımız işten çabuk bıkar başka başka işler yapmak ve başka oyunlar oynamak isterdik. annelerimiz bazen pencereden dışarı bakar, " Ahmetlerin Hasan gilin, Topal Güssünün , Yeşillerin, Mustafa Kemal Dayı gilin ışıkları var derlerdi. Ara sıra dışarı bakar ve ışıkları kontrol ederlerdi. Işıklar azalınca vaktin ilerlediği bilinirdi.Eskiden saat filan her evde yoktu. Bazı kişilerde kol saatı, ihtiyarlarda da köstekli saat bulunurdu. Resül dayı rahmetli ile ebem ayrı bir sohbet ederdi. Eskilerden konuşurlardı. 

Ebem rahmetli kalktı. Pencerenin buharını sildi. Dışarıları gözledi. "Gı goca 
gelin, kimsenin ışığı kalmamış  gı "dedi.Hatıp Osmanı bizi eve komaz. 
Galkın gaylı gidelimin, dedi. Evimizde olsaydık şimdiye uykuyu kandırmıştık. 
Fakat oturmada hiç uykumuz gelmedi. Kalktık, ders araçlarını ve annem gil çorap şişi ve iplerini topladı. Evden çıkınca hava buz gibi geldi. Her taraf "püsküllü ayaz" olmuştu. Eve geldiğimizde herkesyatmıştı.Rahmetli dedem palalarımızı yapmıştı. Ev halen sıcaktı. Sıcak palalarımıza gidrik. Dualarımızı okuduk. Deliksiz bir uykuy daldık.

 
KÖYÜMÜZDE ANLATILAN MASALLAR

Eskiden uzun kış geceleri komşu ziyaretlerinde masallar anlatılır, bilmeceler sorulur,bazı oyunlar oynanırdı. Anlatılan masallar; Karakeçi,Tömtöm Böceği ve Sıçan Süllübey, Ayı Mahmut Ağladı,Köroğlu Destanları, Battal Gazi Destanları, Kırat ve Deliklitaş gibi masallar anlatılırdı.

Köyümüzde bilhassa kış gecleri masallar anlatılırdı. Masal anlatırken sıcak
soba yanar, mısırlar patlatılır,kavurgalar kavurulurdu. Bazen ocakbaşında yapılan tava çöreği, bannak, külçe ve halkalar, söbeler yenirdi. Mis gibi ayranlar , hoşaflar  içilirdi. Köylü hep birbirini tanıdığı, akraba ve komşu oldukları için sevgi saygı ve muhabbet çok üst seviyde olurdu.Kıt imkanlarla da olsa misafirler ikramsız çevrilmezdi. Eskilerde mahrumiyet vardı, elektrik yoktu ama insanlık vardı, taa kalplerdn gelen samimiyet ve insanlık vardı.
 
Para saklama, fincan oyunu,ya şunda ya şunda keçe külah başında gibi oyunlar oynanırdı..

 
EKİN YIKAMA-BULGUR KAYNATMA-DEĞİRMENE GİTME

Harmandan kalkılınca ekinler çuvallar içinde evin hanayına yığılırdı.Ağızları 
güzelce bağlanır birkaç gün harman yorgunluğu giderilirdi.Çuvallar öylecekalır,çocuklar üzerine çıkar oynardı.Çuvallanmış buğdayların ayrı bir kokusu olurdu.Havalar soğumaya başlardı.Ekinlerden yapılan temel gıda maddeleri ve kış hazırlıkları için telaş başlardı.

Akarsu kenarlarında ekinler yıkanırdı.Yıkanan ekinler mendil denen örtüler
üzerine serilirdi,kurutulurdu.Ekinler yıkanırken bulgurda kaynatılırdı.Bulgur kaynatanın komşulara bulgur ikram etmesi adettendi.Yeni pişmiş bulgurlar mis gibi kokar ve severek yenirdi.Kaynatılan bulgur kurutulup el değirmenlerinde öğütülüp pilavlık  bulgur olurdu. Kışlık tarhana, göce, nişasta, turşu,pekmez,kavurma,gakırdak,hoşaf,fasulye-biber-patlıcan kuruları...hazırlanırdı.Şimdi her gıda satın alınıyor. Tamamen tüketici duruma düştük.  Eskiden üretici bir köydük.Köyümüz eski potansiyelinden birşeykaybetmiş değil.


KURT AĞZI BAĞLAMA

Eskiden köyümüzde hayvancılık çok meşhurdu.Herkesin mutlaka az çok davarı sığırı olurdu.Buna paralel olarak çok ta kurt olurdu.Kurtlar bazı akşamlar köye kadar iner, ağıllara ve ahırlara kadar girerdi.

Kurtlar davar,sığır ve murdar hayvanlara çok zarar verirdi.Kurtlardan korunmak için çeşitli önlemler alınırdı. Dağdan gelmemiş,bulunamamış hayvanlar için en önemli önlem kurt ağzı bağlamaktı. Kapatılmış bir çakı bıçağı açılır,bazı dualar okunarak yumulur,kapatılırdı.Böylece 
bazı mevkilerdeki kurtların ağzı kapatılmış, bağlanmış olurdu.

Hayvan bulununcaya kadarçakı bıçağı kapalı tutulurdu. Kurtların kayıp hayvanı görse dahi ısıramayacağına inanılırdı. Kayıp hayvan bulununca çakı hemen açılırdı. Kurtların açlıktan ölmemesi ve onlara zulüm  işkence olmaması için.Böylece kurdun ağzı açılmış normal beslenmesine devam etmiş olurdu.


Köyümüzün etrafı meşe ormanı ile çevrili. Köylümüz bu meşe ormanını büyük bir titizlike korurdu.Rahmetli koca Muhtar ormanları korurdu.  İzinsiz kimse bir dal kesmezdi. Kesince bütün köylü keserdi. Kestiklerini bölüşür kışın yakarlardı.



Meşe budanacağı zaman köylü toplanır  köy odasında konuşurdu. Alınan karar bekçi Seyit dayı tarafından "Tellal" edilirdi. Budama günü en az bir hafta önceden haber verilirdi. Herkes baltasını , tahrasını bilerdi. Budama günü sabah erkenden budama mevkisine gidilirdi.Sabahtan öğleye kadar budanırdı. Budama bitince meşeler eşit şekilde yığılır ve  bölüşmek için kura atılırdı. Akşama kadar da bölüşülen meşeler eve taşınırdı.

Meşe odunu kömür gibi çok dayanıklı olurdu.Yanması uzun sürerdi. Bundan dolayı meşe odunu aranırdı. Kışın soğuk günlerinde sobaya atlırdı. Soba uzun sürsün diye. Bazen ekmek pişirmede de kullanılırdı. Meşe odunlarından bazısı kazma ve kürek sapı olarak kullanlırdı.

 

YAYLADAN ODUN ÇEKME VE İHTİYAÇ İZNİ

Köyümüzde kış hazırlığı için odun temini çok önemliydi. Ekim veya Kasım aylarında devlet 10 veya 15 gün odun izni verirdi. Köyde bir hareket olurdu. Odada toplatı yapılır, kararlar alınır, bekçi tellal çağırarak köylüye durumu bildirirdi. Genellikle Yılanı Dağı'ndan verilen ihtiyaç için hazırlık yapılırdı. Hazırlık yapılır ve Yilanlı Dağına yatılı gidilirdi.

Kar yıkığı, göçük vb kuru odunlardan 2-3 gün odun hazırlanılırdı. Belli bir yere bu odunlar çekilir ve getirmeye hazır edilirdi. Hazırlanan bu odunlar eskilerde öküz arabası ile getirilirdi. Öküz arabası ile üç dört seferde getirilen odun bir kış yeterdi. Yolda gelirken arabalar arıza yapar ve yolda tamir edilirdi. Bazen koşum kırılır, bazen özek kırılır, bazen tekerin epsiti kırılır, baz
en de teker top dağıtırdı.

Yılanlı dağından odun çekmek ayrı bir macera idi. Birçok tatlı hatıraları olurdu. Yardımlaşarak gidip gelmek, araba arızalarında birbirlerine yardım etmek, yolculuk sohbet ve muabbetleri,ayrı bir güzellikti. Arabalar yokuş aşağı yüklü inerken hızlanır ve öküzleri sürerdi. Öküzlerin direnmesi arabaları durdurmaya yetmeyebilirdi. Öküzler koşmak zorunda kalırdı. Bozuk yollarda arabanın hızla koşması çeşitli arızalara sebep olurdu.

Bunu önlemek için arabalarda bir fren sistemi geliştirilmişti. Arabanın arkasında uzunca bir vidalı fren sistemi vardı. Çok inişlerin başında durulur, bu vidalar sıkılır, arka tekerlerin önündeki takozlar tekere sürter ve araba yavaş giderdi. Bazende arabalarda bu fren sistemi olmayabilirdi. Böyle durumlarda  arka
tekerler dönmesin diye epsit aralarından urgan ile arabaya bağlanır ve iniş aşağı fren yaparak inmiş olurdu.

  Yollarda öküz dinlendirirken yemekler yenirdi. Öküzlere de ot verilir ve geviş getirmeleri beklenirdi. Öküzlerde geviş getirmek sağlık işaretiydi. Öküzler dinlenirken bakılır ve geviş getirince sevinilirdi. Öküzler dinlenirken sahipleride yemek yer, araba ve yüklerini kontrol eder, tekerlerini katranlarlardı. Katran tekerin aşınmaması için yağ vazifesini görürdü.

Bu dinlenmeler çok mu çok tatlı sohbet ve güzelliklere vesile olurdu. Hatıralar anlatılır, şakalar yapılır, gece dağda yatarken rahat edip etmedikleri anlatılırdı. Bu muhabbet ve samimiyetler yol yorgunluğunu unuttururdu.

Çekilen odunlar kış yakacağı olarak kullanılırdı. Bazı işe yararları yapı işleri, araba özeği, bağ bahçe çiti olarak ta ayrılırdı. Eskiden tahta ve kalaslar kaçak kesimlerden el hızarları ile dilinirdi. Köydeki eski evlerin bir çoğunun ahşabı bu şekilde temin edilmişti.

    
EŞEKLERLE YAYLADAN ODUN ÇEKME

Kış hazırlığı için yayla zamanı da boş durulmazdı.Yaylada dağlardan hazırlanan odunlar uygun şekilde eve getirilirdi. Ormancı görmesin diye saklanan odunlar kurutrulur ve köye eşeklerle çekilirdi. Yayladan eşeklerle odun çekmek te ayrı bir maceraydı. Tabi zorlukları vardı ama tatlı yönleri ve bir çok hatıraları da vardı. Gece yarısı kalkılır, eşeklere odunlar sarılır, sabah namazı veya gün doğarken köye gelinirdi. Ormancılar gece uykuda olduğundan gece yolculuğu tercih edilirdi.

 Genellkle gençleri yocu edecek annelerin kulağı seste olurdu. Birbirlerine haber verilir, sesinden , işretinden yolculuun başlama saati bilinirdi.  Herkes eşeklerini sarar ve yola düşülürdü. Her eşeğin başında genellikle bir kişi olurdu. Kurtluda, Alançayırda, veya çileşlerde ekip birbirini bulur birleşilirdi. Zaten eşekler gideceğ yolu çok iyi bilirdi. Gecenin karanlığında eşekler takip edilerek yolculuk yapılırdı. Bu yolculukta tatlı sohbetler olurdu. Ara sıra ağdıran eşekler kontrol edilirdi. Bazı eşekler yüke dayanamaz ve yatardı. Onlar yükü bozulmadan kaldırılmaya çalışılırdı. Yardımlaşma ile tekrar yola koyulurdu. Köye gelince herkes evine eşeğini yıkar, eşeğini örükler ve uykuya yatardı.

   Herkes yaylada olduğundan sonköyde kimse olmazdı. Köyün bu boş haline sonköy denirdi. Yalnızca köy bekçisi köyde kalır o da sabaha adar köy sokaklarında devriye gezerdi.

   Son köyde evlerde kimse olmadığı için bazen bikaç kişi birleşir ve beraber uyurlardı.Genellikle Noriler'in evinde birikirdi gençlik. Uykudan uyanınca, yayladan getirdiğimiz azıkları yerdik. Bazen ev sahibi odun ateşinde çay yapıverirdi. O çaylara doyum olmazdı. Ufak tefek oyun ve şakalar yorgunluğu unuttururdu. Derken Çakmacukta toplanma vakti gelirdi. Çakmacukta toplanılır, geç kalanlar Safadedem pınarı başında beklenilirdi. Grup halinde birlik ve beraberlikle yaylaya hareket edilirdi. Bazen de Doymuş çayında yıkanasımız gelirdi. Kayanı dibinde yüzer oynardık.

Birisinde bir hayli kalabalık vardı. Hüdai Dündar ve bir çok kişi vardı. Bazıları yaylaya misafirlik için gidiyordu herhalde. Hacıhalil abi de suya girmişti. Hacıhalil abi uzun boylu idi. Bakın bura beni yutmuyor diye habire kayanın dibine dibine gidiyordu. Herkes kendi halinde yüzerken Hacıhalil abi batıp çıkmaya başladı. Batıyor, çıkıyor ağzından fıskiye gibi su fışkırtıyordu. Hüdai abi görmüş, durmu anlamıştı. Hacıhalil boğuluyor diye bağırdı. Kulaç atarak gitti. Hacıhalil abiyi tuttu, yüzerek kenara çekti. Dışarı çıkardık. Ayaklarını havaya diktik. İçinden güğüm boşalı gibi su aktı. Biraz sersem sersem durdu. Eşeğe bindirdik, yaylanın yolunu tuttuk.

 Domuş çayı takip edilerek Kızgunnu köprüsü geçilirdi. Elvanlar altından Mankaya geçilir ve Doğanlar Yazısı'na çıkılırdı. Ateş Değirmenini geçer doğanlar Mezarlığı'ndan sonra Han'a varırdık. Han, yol üstünde bir mandıraydı. Bakkaliye malzemesi satardı. Han'dan  alışeriş yapardık. Haramidere geçilince Öküz Diynenmecine varırdık. Oradan Delihasan'ın mandıradan iner, Tokar'a varıdık. Eskiden Tokar'da iki üç su değirmeni olurdu. Tokarlıların yol kenarlarındaki bahçelerinin kenarında güze kokan güller açardı. O gülerin kokusu pek hoşumuza giderdi. Tokar'dan Bökeler yaylasına varırdık.

Avlaa başından Çileşler'e sallanırdık. Çileşlerin yokuşu çıkar, Alançayır'a varırdık. Alançayır'ı geçince Atizi ve Kurtlu gelirdi. Kurtluya varınca yaylamızın köpek, koyun, keçi sesleri duyulur ve evlerinin bacalarınan çıkan dumanları görünürdü. Artık yaylamıza gelmenin sevincini yaşardık. Evlerimizde de odun çekenlere değer verilirdi. Oğlan odun çekiyor, biraz dinlensin derlerdi. Böylece yayla boyunca 30 yük civarıda odun çekerdik.

KARTALIN OĞLAKLARA SALDIRMASI

 Yine bir gün köyden yaylaya dönüyorduk. İkindi vakti civarlarıydı.Kalabalık bir gruptuk. İçimizde büyük olarak Hakkının Ali, Havva Abla gibi kişilerde vardı.Bükeler yaylasına yeni çıkmıştık. Bükeler yaylasının Hacı Emin 'in Mandıra tarafındaki dağda Bükelerin davarları yayılıyordu.

Başlarında çobanları yok, gelişigüzel şekilde dağılmışlardı. Havada süzülen siyah ve çok büyük kartallardan biri keçilere saldırdı. Bizler hayretle bakıyorduk. Kartal oğlaklardan birini sırtından pençeleriyle tuttu.Havaya kaldırdı. Beş on metre kaldırdı, oğlak ağır geldi herhalde düşürdü. Bizler bağırmaya başladık.

Kartal tekrar oğlağa saldırınca anne keçi boynuzlaryla kartala karşı koydu. Epey mücadele ettiler. Bizlerin de bağrışlarıyla kartal vazgeçti. Havalandı, ve bizim üzerimizden doğru süzülerek uçtu gitti. İki kanat açıklığı 3-4 metre kadar vardı. Bu hatırayı birçoklarının hatırlaması lazım. 


BUNARÖÖ



Başında nice sohbetlerin yapıldığı , köy haberlerinn kulaktan kulağa yayıldığı  PINARÖNÜ  (Bunaröö) Köyümüzün tarih çeşmesi. Hacıvelilerden  Hacıosman tarafıdan yaptırılmıştır. Kadir Gecesinde bir saatte dünyanın bütün sular tatlanırmış. Zemzem gibi tatlanırmış. Bundan dolayı kadir ecelerinin sabahı ilk pınara varan zemzem gibi bereketli ve şifalı su doldurur diye inanılırdı.Hanımlar sabah erkenden ilk suyu doldurma yarışına girerlerdi

Taze gelinlerin gerdek gecesi sabah erkendensuya gitmesi ve pınardan su getirmesi adettendi.Bu hareket gelinin hamarat, çalışkan, becerikli ve uğurlu olduğunun işaretiydi. Sudan gelen gelin sabah namazını kılar ve güneş doğmdan bütün köye el öpmeye çıkardı. Damatla beraber el öperdi.

Hata çok küçük çocukların bile elini her ikisi de öperdi.El öptüğü evden onlara usulünce bahşiş verirlerdi. Onlar da gittikleri her eve "dürülük "denen hediye götürürlerdi. Dürülükler takke, çorap, havlu, seccade, mendil...gibi şeylerden oluşurdu. Gelinler elimizi öpünce "elimiz ağardı, beyazlaştı" diye svinirdik. Gelin ve damat sabah çok erkenden bu ziyaretlerini bitirirlerdi.
                                                                                          

Nice müslümanların namazının kılındığı musalla taşı. Köyümüzün cenazelerinin namazları burada kılınırdı. Bu uzun. düz, geni taşın üzerine konurdu tabutlar..Cenaze namazı kılındığı için buraya "Meyteller" denirdi.Meyteller "meyyit elleri= ölü elleri anlamına gelirdi. Köyümüzün üç dibeğinden birisi olan taş dibek. Biri meytellerde, biri kocaharmanda biride dorukta bulunurdu..



Eskiden Karakuyulara herkesin günde birkaç defa işi düşerdi.  İçme suyu Pınardan , kullanma suyu ise kuyulardan alınırdı. Köy pınarımızın suyu çakmacuktan gelir.Pınar eskiden caminin ve köy odasının önündeymiş. Daha sonra arıza yapmış. Karahalil gilin evin yanına nakledilmiş. Orada da arıza yapınca şimdiki yerine nakledilmiş. Köy çeşmemizi Haciveliler sülalesinden, Hacıosman İsimli kişi yaptırmış. Üzerindeki tarihe göre yüzelli yıl geçkin bir tarihi vardır.





Pınarın yanına köylü ik tane kuyu kazmış. Kuyulardan su, önceleri kovalarla çekilirdi. Kovalarla su çekerken bazen hatalar yapılır, kovalar kuyuya düşerdi. Düşen kovaları çıkarmak içn çengeller olurdu. Köyde bazı komşularda kova çıkarma çengelleri olurdu. Lüzum edince gidip onlardan istenir ve kovalar çıkarılırdı.



BUNARÖÖ DEDİĞİMİZ KÖYÜMÜZÜN BU ÇEŞMESİ 1769 TARİHİNDE YAPILMIŞTIR. 2011 YILI İTİBARİYLE YAPILALI 242 SENE OLMUŞTUR.






KUYULARLA  İLGİLİ  EFSANELER

 Rivayete göre bir sene kuyuların suyu kurumuş. Millet eşeklerle kavaklardan su taşımaya başlamış. İbadet ve taatı düzgün olan köyümüze bir gün Hızır AS gelir. Susuzluğu imtihan etmek ister. Köy hanımlarından birinden su ister. Bir yolcu kılığında gelmiştir. Köylümüz hanımefendi "Sularımız kurudu, ama size ayran ve yiyecek ikram edeyim der". Köylülerimizin bu misafir severliği Hızır AS ın çok hoşuna gider. Dua eder.

Ertesi gün gece teheccüt namazına kalkan köylülerimizden bir kaç kişi, Hızır AS ı başında bir dibek taşı takke gibi giymiş, kolunda da merrmerden büyük bir bilezik olduğu halde geldiğini görür. Dibeği Meyteller sokağına Muammer dayı gilin evin yanına ,Kürdoğullarının odasının önüne koyar. Mermer bileziği de karakuyunun  söğütler tarafında olanının ağzına koyar. Köylü sabah kalktığında kurumuş olan kuyuları su ile dolmuş olduğunu görür. Halen bu mermer bileziğin kuyuda durduğu söylenir.




KARAKUYULARIN SOSYAL YÖNÜ

 Karakuyuların bir yönü de sohbet, hanımların birbirini görme , hasretlik giderme ve muhabbet yeri olmasıydı. Karakuyularda çok mu çok tatlı sohbetler olurdu. En taze haberler buradan yayılırdı köye. En tatlı dedikodular burada olurdu. Hanımlar birbirini uzaktan görünce dedikodu yapmak için suya giderdi. Dünürlük, evlenme, hastalık, alıp satma,iyi ve kötü haberler buradan yayılırdı köye.Kuyubaşı bir yerde haber merkezi gibi çalışırdı.



Bu kuyulardan önceleri kova ile su çekilirdi. Kuyu suları genellikle kullanmak içindi.İçme suları pınardan alınıdı. Kuyulara daha sonra tulumba kondu.Ağızları kapatıldı.Daha sağıklı hale geldiler..





Yorumlar - Yorum Yaz
@

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR


Hava Nasıl Olacak
Takvim
Üyelik Girişi