ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HAZRETLERİ

Niyet Hayır Akıbet Hayır

ŞEYH ALİ SEMERKANDİ HZ.MENKIBEVİ HAYATI

ŞEYH ALİ SEMERKANDÎ HAZRETLERİNİN (K.S)

MENKIBEVÎ HAYATI   

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin hayatı hakkında yazma eserlerde ve evliya menâkıbnâmelerinde bir bilgi yoktur. Cumhuriyet döneminde yayınlanan bazı yayınlarda tamamen rivayetlere dayanan yarı-menkıbevî hayatı ise şöyledir:

Şeyh Ali, miladi 1300 diğer bir görüşe göre 1320 yılında İran-İsfahan’da doğar. Tahsilini Semerkand’ta yaptıktan sonra Buhara’ya gider ve büyük alim Alaüddin Buhari’nin talebesi olur, dini ilimlerde ve tasavvufta kemâle erer. “Bahrül-Ulum” isimli tefsiri yazar.

Şam, Irak, Kudüs gibi şehirleri dolaşır. Mekke’ye gelir ve Kabe-i Muazzama’da ondört sene imamlık yapar. Manevi işaret üzerine Medine-i Münevvere’ye gelir.

Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem) Efendimizin Ravza-i Mutahharası’nda yedi sene türbedarlık yapar. Birgün rüyasında Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kızı Hazreti Fâtımâ (r.a.) validemizi görür. Hazreti Fâtımâ şöyle buyurur: “Yâ Ali! Resûlullah’ın huzuruna git. Seni manevî evlâtlığa kabul buyuracak!”

Ali Semerkandî uyanınca, hemen Resûlullah’ın Ravza-i Mutahhara’daki mübârek huzuruna koşar. Mübârek kabrinin karşısına geçip, diz üzerinde edeble oturur. Başını önüne eğerek, murâkabe halinde beklemeye başlar.

Bir müddet sonra Ravza-i Mutahhara’dan Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) Buyur yâ Ali! Seni manevî evlâdım olarak kabul ettim. Kıyâmete kadar bu mucizem bakî kalsın. Yâ Ali! Öyle bir beldeye git ki, fakirlikleri sebebiyle beni ziyaret edemiyen ümmetim, seni ziyaret etsinler. Sen benim evlâdım olduğun için, sana yapılan ziyâreti bana yapılmış gibi kabul ederim” mubarek sözlerini işitir.

Aldığı manevi işaret üzerine Hindi Çin’e gider. Hindi Çin kralının ölen çocuğunu diriltir (!) ve kral dahil o ülkenin halkı müslüman olur. Hindi Çin’de irşâd hizmetini tamamlayan Şeyh Ali memleketi olan İsfahan’a gelir ve babasının vefat ettiğini öğrenir. Yaşlı anasını ve kardeşi Ahmed-i Kebîr ile bir müddet kalır.

Daha sonra annesi vefat eder. İki kardeş İsfahan’da hayatlarını sürdürürken, İlhamî yoldan birinin Rum (Anadolu) diyarına irşâd için gitmesi gerektiği bildirilir. İki kardeş bu göreve kimin gideceğini belirlemek için aralarında istişare yapar. Neticede kim mısır taneleri yığını üzerinde ayakları, elleri ve dizleri gömülmeden iki rekat namaz kılarsa onun Rum diyarına gitmesi hususunda fikir birliği ederler. Ayrıca büyük ataları Hazreti Ömer (r.a.)’den miras kalan asayı Rum diyarına giden, kılıcı da İsfahan’da kalanın alması kararlaştırılır. Netice de mısır danesi üzerinde iki rekat namaz kılmayı Şeyh Ali hazretleri başarır ve miras kalan asayı alarak Anadolu’da irşâd görevini üstlenir.

Şeyh Ali, İsfahan ve Şiraz arasında bulunan ve Hazreti Ömer’in (r.a.) yaptırdığı “Sığırcık Suyu” çeşmesine gelerek elindeki asaya bu sudan emdirir. Daha sonra Anadolu’ya gitmek için yollara düşer ve Sultan Murad Hüdavendigar zamanında Anadolu’ya gelir.

 Anadolu’ya gelen Şeyh Ali hazretleri Konya, Karaman ve Bozkır bölgesinde irşâd faaliyetlerinde bulunur.Karamanoğlu İbrahim Bey, Şeyh efendiyi hürmetle karşılar ve onun talebesi olur. Bölgede bulunan alimler tarafından büyük saygı gören Şeyh Ali, bir müddet sonra Alanya’ya hicret eder. Burada da irşâd faaliyetlerini sürdürür ve halifeler yetiştirir.

Halifelerine asa, aba ve bazı eşyaları hatıra olarak bırakır. Bu eşyalarhalen Alanya’da bulunduğu zikredilir. Burada “Baba Resül” adında bir halife yetiştirir. Halifesi Baba Resül, Mersin-Gülnar ilçesi Zeyne karyesinde “Şeyh Ali Semerkandî” namı ile ün yapar.

Şeyh Ali Semerkandî hazretleri Alanya’dan ayrılarak Çankırı-Örenşar (Eskipazar) bölgesine hicret eder. Dervîş kılığında Örenşar’a gelen Şeyh Ali’nin büyük bir veli ve mürşid olduğunu yöre halkı bilmez. Burada ücretsiz olarak sığır çobanlığı yapar. Sığırları yavruları ile birlikte emzirtmeden otlatır.

Hatta ekili tarlalarda otlayan sığırlar, tarlalardaki otları yer ama ekinleri yemez. Bu olağanüstü olaylar karşısında ahali hayrete düşer. Durumu anlayan kişiler şeyhin manevi himmetinden istifade ederek irşad olur. Bazıları da cehaletinden dolayı şeyhe karşı tavır alır ve asılsız iftiralarda bulunurlar.

Hatta kinlenen kişiler ve yöneticiler olur. Sığır çobanlığı yaparken günümüzde Eskipazar ilçesi Sadeyaka Köyü yakınında bulunan çeşmeye abdest almak için gelir. Köyün kadınları ise çeşme başında buğday yıkarlar.

Şeyh Ali bu kadınlardan abdest almak için su ister. Çeşme başında bulunan kadınlar şeyhe su vermedikleri gibi hakaret ederler.

Bu üzücü olay üzerine ve namaz vakti de daraldığı için Şeyh Ali hazretleri elindeki asayı yere vurur. Vurduğu yerden ırmak büyüklüğünde su fışkırır. Bu suyu gören çeşme başındaki kadınlar şeyhe gelerek, bu suyun mahsüllerine ve arazilerine zarar vereceğini, hemen bu suyun kesilmesini isterler. Hatta kendisini sihirbazlıkla suçlarlar.

Kadınların bu davranışlarına üzülen Şeyh Ali hazretleri suya “Dur ya mübârek! Bunlara iyilik yaramaz. Çıktığın yerden geri bat, kuruyup gitme. Çık yine bat, olduğun yerde sakin ol. Haşerelerin imhasına vesile ol” der. Bu mubarek su şeyhin emrine uygun duruma gelir. Günümüzde bu su kuyusu Sadeyaka Köyü Şıhlar Mahallesi yakınındadır. Bu suya “Sığırcık Suyu” denilir.

 

Şeyh Ali hazretleri hiç evlilik yapmaz.  Bu yıllarda Osmanlı’nın başkenti Bursa şehrini ve civarını çekirgeler istila eder. Tarım alanlarına ve bahçelere büyük zarar verir. Kıtlık başgösterir ve ölümler artar. Osmanlı padişahının (isim verilmiyor) Bursa’da ki “Has Bahçesi”ne de çekirgeler musallat olur ve bahçeyi telef eder. Bu âfetten kurtulmak için zamanın padişahı çareler arar.

Zamanın alim, bilgin ve şeyhlerini toplayarak bu âfetten kurtulmanın yollarını araştırır. Diğer taraftan Şeyh Ali hazretlerinin yazdığı “Bahru’l- Ulum” isimli eseri zamanın alimleri tarafından okunur ve ilmi şöhreti her tarafa yayılır.

Bursa yöresinde Çekirge istilası devam ederken Osmanlı Sarayı’nda bulunan alimler arasında, Peygamber Efendimizden Hazreti Ömer’e hediye edilen “asa”dan çıkan ve İsfahan şehri yakınlarında bulunan şifalı “Sığırcık Suyu” konuşulmaya başlar. Bu suyun çekirge istilasına iyi geleceği padişaha anlatılır.

Padişah kısa sürede bu suyun Bursa’ya getirilmesi için üç kişiyi görevlendirir. Bu üç kişi İsfahan’a gitmek için yola düşer. Görevli üç kişi İsfahan’a giderken o dönemde güzergâh üzerinde bulunan Örenşar (Eskipazar)’a uğrarlar. Burada sığırları otlatan Şeyh Ali hazretleri ile karşılaşırlar. Görevliler şeyh ile selamlaşarak bir müddet sohbet ederler ve İsfahan’da bulunan sığırcık suyunu getirmek için padişah tarafından görevlendirildiklerini söylerler.

Onun bir ermiş kişi olduğunu anlamayan görevlilerden birisi şeyhi hakîr görür ve “Senin işin yok mu? Haydi sığırlarını güt, neylersin bizi.” der. Bu söz üzerine Şeyh Ali “Üç gider, iki gelirsiniz. Arayı arayı beni bulursunuz. Çobanı o zaman bilirsiniz. Şifayı benden alırsınız” der.

Görevliler yola devam eder ve uzun bir yolculuktan sonra İsfahan’a varırlar. Yolda görevlilerden birisi eşi olduğ(şeyhi inciten kişi) vefat eder. Şeyh Ali’nin kardeşi Ahmed-i Kebir’i bulurlar ve padişahın fermanını verirler.

Ahmed-i Kebir görevlilere aradıkları şahsın kardunu ve oüzerine görevliler Ahmed-i Kebir’den kendileriyle beraber Örenşar’a gelnunda gelirken Örenşar’da konuştukları çoban Şeyh Ali olduğunu söyler. Bunun mesini isterler. Ahmed-i Kebir de bu taleplerini geri çevirmez ve onlara “Biriniz sağ ayağımın ucuna, birinizde sol ayağımın ucuna basın ve boynuma sarılın. Gözlerinizi kapatın. Ben açın diyene kadar gözlerinizi açmayın” der. kısa süre sonra Örenşar yakınlarında bulunan “Dur Dağı”na yaklaşınca Ahmed-i Kebir “Gözlerinizi açın” der.

Görevliler gözlerini açtıklarında kendilerini Örenşar’da çobanlık yapan Şeyh Ali hazretleri ile konuştukları yerde bulurlar. Ahmed-i Kebir görevlilere kardeşi Şeyhi Ali hazretlerinden özür dilemelerini söyler ve oradan ayrılarak Buhara’ya geri döner.

Görevliler Şeyh Ali’yi bularak elini öper ve kendisinden özür dilerler. Şeyh efendiyi de kendileri ile birlikte Bursa’ya gitmeye razı ederler ve kendilerinden önce padişaha müjde vermesi için de köyden bir kişiyi haberci olarak önden Bursa’ya gönderirler. Haberci Bursa’ya varır ve padişahın huzuruna çıkartılır. Padişah ve erkânına Şeyh Ali Semerkandi hazretlerinin şifalı suyu ile birlikte Bursa’ya gelmekte olduğunu, onu karşılamak için istikbâle durulmasını söyler.

Bu haber üzerine vezirler de şeyhin manevi gücünü anlamak için bir imtihan yoluna başvurulmasını padişaha teklif ederler. Vezirlerden birisi şeyhin şehre girceği yere vahşi arslanların yerleştirilmesini ve girişte şeyhin üzerine salınmasını teklif eder. Bu görüşe göre Şeyhin manevi gücü yüksekse aslanların kendisine saldırısını önler, yoksa arslanlar şeyhi parçalar(!).

Bursa halkı ve saray erkânı olacakları seyretmek için şehrin girişinde toplanır. Şeyh Ali hazretleri ile görevli iki kişi şehir kapısına yaklaşınca vahşi arslanları görürler. Görevliler korkularından şeyhi yalnız bırakarak ağaçların tepesi ne çıkarlar. Şeyh Ali hazretleri ise hiç bir şeye aldırış etmeden yoluna devam eder. Şeyhi gören arslanlarise saldıracakları yerde şeyh efendiye karşı selâma dururlar.

Bu imtihanla yetinmeyen saray erkânı canlı bir kişiyi tabutun içine yerleştirip, musalla taşına koyarlar ve namaz için bir cemaat hazırlığı yaparlar. Ali Semerkandi’den bu mevtânın cenaze namazını kıldırmasını talep ederler. Bu ısrarlı talep üzerine Şeyh Ali hazretleri tabutun yanına varır ve “Bu tabutta bulunan şahsın namazı ölü niyeti ile mi, yoksa diri niyeti ile mi kılınacak” diye sorar. Cemaatte “elbette ölü niyetine kılınacak” diye cevap verir.

Şeyh Ali de “Öyle ise ölü niyetine kılalım” der. Cenaze namazından sonra tabuttaki kişinin gerçekten öldüğü anlaşılmış. Bununla da yetinmeyen saray erkânı Ali Semerkandî’yi padişahın sarayına götürürler. Sarayın merdivenleri altına, Şeyh Efendi fark edebilecekmi diye Mushaf-ı Şerîf koyarlar. Şeyh Ali hazretleri merdivenleri yavaş yavaş çıkarken Mushaf-ı Şerîf’i konduğu basamağa gelince eğilir ve hemen Mushaf-ı Şerîf’i alarak öper.

Bu olaylar karşısında saray erkânı Şeyh Ali hazretlerinden özür dilerler ve padişahın Has Bahçesi’ne götürürler. Şeyh Ali hazretleri Has Bahçe’ye girince elindeki mübârek suyu bir kaba boşaltır, bu kabı da bir ağaca asar ve dua eder. Bir bulut görüntüsünde sığırcık kuşları gelir ve bahçedeki çekirgeleri yer. Bahçe çekirgelerden tamamen temizlenir.

Dönemin padişahı Sultan Murad Hüdavendigar, şeyh efendiden özür diler. Saray erkanı ve şehirdeki diğer alimler şeyhe karşı hürmet gösterir, halkın büyük teveccühü ile karşılaşır. Murad Hüdavendigar, Şeyh Ali’ye “vezir”lik ve Bursa’da kalmasını teklif eder. Bu görevi kabul etmeyen Şeyh Ali, Sultan Murad Hüdavendigar’a “Çamlıdere havalisindeki tebânız çok fakirdir. Onları, askerlik ve toprak kirası mükellefiyetinden muaf tutmanızı arzu ediyorum” der.

Sultan bu isteği kabul eder ve derhal bir fermân yazdırarak, bundan sonra Çamlıdere havalisinde bulunan kimselerin askerlik yapmayacağını,toprak kirasının da alınmayacağını bildirir. Şeyh Ali hazretleri Sultan Murad Han ve erkânı ile vedalaşarak Bursa’dan ayrılır ve Örenşar’a geri döner.

Bu yayınlarda Şeyh Ali’nin hatırasına Bursa’da “Çekirge Hamamları”nın olduğu yere o gün bugün “Çekirge” semti denildiği, “Çekirge Şeyhi Ali” ve “Çekirge Şeyhi” adındaki şahsın da Şeyh Ali hazretleri olduğu ileri sürülür.

Şeyh Ali hazretleri Örenşar’da bir müdet kaldıktan sonra günümüzde Kızılcahamam ilçesine bağlı Berçinçatak Köyü’ne gelir. Doğdu Dağı’nda çomağı (çomçası) ve hasırını bırakır. Berçinçatak Köyü’ne gelen Şeyh Ali hazretleri köyde ibadet için cami olmadığınıöğrenince hemen bir cami inşaatına başlar. Cami inşaatına vahşi hayvanlar bile taş getirir.

Cami inşaatı tamamlanınca, Şeyh efendiye yanında bulundurduğu “sacayağı”nı fırlatması manen emrolunur. Sacayağı nereye düşerse Şeyh efendinin de oraya gitmesi emredilir. Şeyh Ali hazretleri elindeki sacayağını fırlatır ve sacayağı bugünki Çamlıdere ilçe merkezinin bulunduğu yere (Yayalar Köyü) oturur. Saçayağını takip eden Şeyh Ali Semerkandî hazretleri, Çamlıdere’ye gelerek yerleşir.

Burada Yayalar Köyü’nün sığırlarını güder ve çobanlık yapar. Daha sonra Yayalar Köyü’nün karşısında bulunan Kuzviran Köyü’ne göçer ve buraya yerleşir. Fatih Sultan Mehmed Han, Şeyh Ali hazretleri ile görüşür ve ona büyük saygı duyar. Sultanın bu ilgisini gören bazı alimler de şeyhi kıskanır. Nakşibendî tarikatına müntesip olan Şeyh Ali Semerkandî hazretleri, miladi 1442 veya 1457 yılında, 142 veya 157 yaşında iken Kuzviran (Şeyhler/Çamlıdere) Köyü’nde vefat eder.

 33 İslam Alimleri Ansiklopedisi, “Ali Semerkandî”maddesi, Cilt 11.; Hüseyin Aşık, Şeyh Ali Semerkandi (k.s), İlim Yayınları, İstanbul, 1980. muhtelif sayfalar    

Şeyh Ali Semerkandî hazretleri hakkında bazı yayınlarda anlatılan bu yarı menkıbevî sözlü nakilleri kısa bir tahlile tabi tuttuğumuzda, şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:  

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin doğum tarihi ve doğum yeri ile eğitimi yazılı kaynaklarda zikredilmez. 

* “Bahrül-Ulum” isimli tefsirin Şeyh Alaüddin Ali Semerkandi hazretlerine ait olduğu güvenilir kaynaklarda zikredilir..

34 İshak Yazıcı, “Bahrü’l-Ulûm”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 4, s. 517-518.   

* “Hindiçin” Güneydoğu Asya’da, kabaca Hindistan’ın doğusu ve Çin’in güneyinde kalan coğrafi bir bölgedir. Tarihi kaynaklarda “Hindiçin Kralı” diye bir ifadeye rastlanmaz. Menkıbelerde “mucize” ile “kerâmet” karıştırılmıştır.  

* Babasının adı “Yahya”, kardeşinin adınında “Ahmed-i Kebîr” olduğuna dair yazılı bir kaynak yoktur.  

* Konya, Karaman ve Bozkır bölgesinde irşâd faaliyetlerinde bulunan Şeyh Alaüddin Ali Semerkandî hazretleridir.  

* Ali Semerkandî hazretlerinin halifesi olarak gösterilen“Baba Resül” diğer adıyla “Babab İlyas” ise Anadolu Selçukluları döneminde yaşamıştır. Baba İlyas’ın asıl adı “Ebü’l-Beka şeyh Baba İlyas b. Ali el-Horasanî” olup, Moğol istilası sırasında Harezmşahlar Devleti’nin yıkılışından sonra Anadolu’ya gelip, Sultan I. Alaeddin Keykubad’ın emrine girmiş bir “Türkmen babası”dır. Baba İlyas, Anadolu’ya “Dede Garkın” adındaki bir başka Türkmen şeyhinin halifesi sıfatıyla gelip Amasya  yakınlarındaki Çat Köyü’nde (bugünkü İlyas köyü)zaviye açar. Daha sonra Anadolu’da “Babailer isyanı”nı başlatır ve Selçuklu yönetimi tarafından öldürülür.Mersin-Gülnar ilçesi Zeyne beldesinde türbesi bulunan ise Şeyh Alaüddin Ali Semerkandî hazretleridir.

35 Mustafa Kara, Eşrefoğlu Rumi, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1995, s. 14.- Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslâm-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, İstanbul, 1996.   

 * Bursa’da Osmanlı vezirlerinin Şeyh Ali hazretlerini imtihan şekilleri ise İslâm ve Türk geleneğiyle bağdaşmaz. Ayrıca bu tarihlerde Bursa’da zamanın büyük mutasavvıflardan Emir Sultan (Seyyid Muhammed Şemseddin Buhari) ve Somuncu Baba hazretleri ile Molla Fenari gibi alimler yaşamaktadır.  

* Şeyh Ali hazretlerinin evlenmediği konusu ise tamamen yanlıştır. Osmanlı vakıf belgelerinde evlatlarının isimleri yazılıdır.  

* Sultan Murad Hüdavendigar’ın Çamlıdere havalisinde bulunan kimselerin askerlik yapmayacağına ve Toprak kirası ödemiyeceğine dair bir fermanı yoktur. Ayrıca yazarların anlatımlarına göre Şeyh Ali hazretleri henüz Çamlıdere bölgesine gelmemiş iken Padişahtannasıl böyle bir istekte bulunabilir?  

* Bu yayınlarda, Şeyh Ali’nin hatırasına Bursa’da “Çekirge Hamamları”nın olduğu yere o gün bugün “Çekirge” semti denildiği görüşü ise tamamen yanlıştır. “Çekirge Sultan” başka bir şahsiyettir.  * Berçinçatak Köyü’nde bulunan Şeyh Ali Camii ise daha sonraki yıllarda yapılmıştır. 36 Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi  

* Şeyh Ali hazretleri Çamlıdere bölgesine eski adıyla Kuzviran Köyü’ne geldiğinde burası Bizanlılar tarafından terkedilmiş ve viran olmuş bir köydür. Issız ve insansız olan bölgede Şeyh Ali hazretleri bir zaviye (tekke) binası ve su değirmeni yapar.

37 Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi ve Ankara Tahrir Defterleri.   

 

* Fatih Sultan Mehmed Han’ın Şeyh Ali hazretleri ile görüşmesi mümkün değildir. Çünkü bu yıllarda Osmanlı vakıf belgelerine göre Şeyh Ali Semerkandî hazretleri hayatta değildir.  

* Şeyh Ali Semerkandî hazretleri hakkında bazı yayınlarda  anlatılan bu yarı menkıbelerdeki olaylar bir tahlile tabi tutulduğunda, İslâm itikad esaslarına ve tasavvufi hayatın temel prensiplerine ters düştüğü görülür.

38 Menkıbelerde Şeyh Ali Semerkandî hazretleri devamlı keramet gösteren ve insanların davranışlarından incinen bir kişi olarak gösterilmiştir. Ayrıca Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin Hazreti Ömer (r.a.) evladından olduğu Osmanlı hanedanı ve yöneticileri tarafından bilinmektedir.     

Bahrü’l-Ulûm (İlimler Denizi) Tefsiri:   

Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin menkıbevî hayatında zikredilen ve “İlimler Denizi” anlamına gelen Bahr’ül-Ulûm isimli dört ciltlik Kur’ân-ı Kerîm tefsiridir. Türk asıllı bir müfessir olan Alaeddin Ali b. Yahyâ es-Semerkandi hazretleri tarafından yazılmıştır.Dört ciltten ibaret olan Bahrü’l-Ulûm’un başında ilmin önemi ve Kur’ân mucizesi üzerinde durulmakta ve daha sonra Fatiha sûresi ile Mücâdele sûresinin ilk ayetine kadar sûrelerin tefsiri yapılmıştır. Bu tefsire ait yazma nüshalar Tunus Zeytûne Kütüphanesi, İstanbul-Süleymaniye Kütüphanesi ve Samsun Gazi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

39 İshak Yazıcı, “Bahrü’l-Ulûm”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 4, s. 517-518; Makalât-ı Şeyh Ali Semerkandî, Konya Koyunoğlu Müzesi Kütüphanesi No:13508.; “Menâkıb-ı Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî” Seyyid Nizam Bedahşî tarafından Farsça’dan Osmanlı Türkçesine çevrilmiştir. (Selami Şimşek, Osmanlı’nın ikinci başkenti Edirne’de tasavvuf kültürü, Cilt 3/Velî Dede kütüphanesi, Buhara Yayınları, 2008, s.37.)  

 

Şeyh Alaeddin Ali b. Yahyâ es-Semerkandî:

 Müfessir, alim ve mutasavvıflardan olan Şeyh Alaeddin Ali hazretleri Semerkand’ta doğar. Doğumtarihi kesin olarak bilinmemektedir. “Seyyid Ali Semerkandî”, “Şeyh Ali Semerkandî” ve “Seyyid Alaeddin Karamanî” adlarıyla da anılmıştır.

Babası Seyyid Yahya Şirvanî’dir. Alaeddin Ali, yedi yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlerve büyük Hanefi bilgini Alaeddin el-Buharî’den ilim tahsil eder.

Akli ve nakli ilimlerde kendini yetiştirir. Babası Seyyid Yahya’dan tasavvuf eğitimi alır. Babası ile birlikte Hacca gider ve Medine-i Münevvere’de kırk yıl kalır.

Ravza-i Mutahhara’da türbedarlık, nakibü’leşraflık ve şeyhü’l-haramlık görevlerinde bulunur.

Manevi işaret üzerine irşâd göreviyle Anadolu’ya gelir ve Larende (Karaman)’de kendisine tahsis edilen medresede bir müddet görev yapar ve daha sonra Mersin-Zeyne kasabasına yerleşir. Burada “Zeyniyye” tarikatını kurarak, irşâd faaliyetlerini sürdürür.

Takriben 1456 yılında Zeyne’de vefat eder ve buraya defnedilir. Şeyh Ali Semerkandî’nin hayatı ve menkıbeleri, türbesi Zeyne’de bulunan Şeyh Alaeddin Ali Semerkandî hazretleri ile karıştırılır.

Evliya Çelebi “Seyahatnamesi”nde Şeyh Alaeddin Ali Semerkandî hazretlerinin Zeyne’de bulunan türbesini ziyaret ettiğini nakleder. “Makalat-ı Şeyh Ali Semerkandi”, “Menâkıb-ı Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî”, “Menâkıb-ı Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî” ve “Ahvali’s-Seyyid Alaeddin eş-Şeyh Ali Semerkandî b. es-Seyyid Yahya eş-Şirvanî” isimli eserler Şeyh Alaeddin Ali Semerkandî hazretleri ile ilgilidir.

40 Mustafa Çıpan, “Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî’nin Hayatı, Eserleri ve Kişiliği”, Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî’yi Anma Toplantısı, (Zeyne-02.04.1994), s. 158; Mustafa Utku, Ferahu’r-rûh: Muhammediye şerhi, Cilt 4, Uludağ Yayınları, 2000, s.426; “Menâkıb-ı Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî” (Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, Cilt 1, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2002, s. 83.; Ahvali’s-Seyyid Alaeddin eş-Şeyh Ali Semerkandi b. es-Seyyid Yahya eş-Şirvani, Tarih Dergisi, Sayı 32, İstanbul Üniversitesi. Edebiyat Fakültesi, 1979. 


Kaynak:Abdulkerim ERDOĞAN “Şeyh Ali Semerkandi ve Sığırcık Suyu”  Reyhan Yayınları 2010 


Yorumlar - Yorum Yaz
@

NİYET HAYIR AKIBET HAYIR


Hava Nasıl Olacak
Takvim
Üyelik Girişi